Friday, November 21, 2008

ÇEVRE DÜZENİ PLANLAMASINDA COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİNİN KULLANIMINA ÖRNEK

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Ankara Şubesi
I. CBS Günleri Sempozyumu 2008
19-21 Kasım 2008, Ankara

ÇEVRE DÜZENİ PLANLAMASINDA COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİNİN KULLANIMINA ÖRNEK:
ZONGULDAK, BARTIN, KARABÜK ÇEVRE DÜZENİ PLANI

M. Tunçer1
1Doç. Dr. Şehir ve Bölge Yük. Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (AÜ-SBF), Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Başkanı - Gölköy-Bolu mehmettuncer56@gmail.com

ÖZET


Bu Bildiride; 2000’li yılların başından bu yana üst ölçekli planlama ve çevresel denetim arayışı içinde olan kamu yönetiminin, reform niteliğinde bir çalışması olan “İl Çevre Düzeni Planları (ÇDP) ve Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ilişkisi ele alınacaktır. Bu Bildiri’de bu çalışmalara örnek olarak; UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. Şti ve Jeo-Tek İş Ortaklığı Grubu tarafından hazırlanan, “Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı” ele alınmıştır.


Anahtar Sözcükler: Coğrafi Bilgi Sistemi, Çevre Düzeni Planı, Havza, Stratejik Planlama, Doğal Kaynak Yönetimi.

I. ÇEVRE DÜZENİ PLANLARI VE COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ

Çevresel bilgilerin coğrafi olarak işlenmesi gün geçtikçe gelişmekte ve her gecen gün çok sayıda ve farklı amaçlara hizmet eden Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yazılımları kullanıma sunulmaktadır. Haritalarla görsel veri elde etmek mümkün olduğundan coğrafi bilgi sistemleri özellikle karar verme aşamasında önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Veriler sürekli güncellenebilir ve internet ortamında diğer kuruluşlarla paylaşılabilir. Bu nedenle hem kuruluşlar arasında aynı işlemin tekrar yapılması olasılığı önlenir hem de şeffaflık artırılabilir. Bu şekilde hareket ederek personel sayısının azaltılmasıyla maliyetler düşürülmekte ve üretim hızı artmaktadır. Bunlara ilave olarak en önemlisi yapılan isin kalitesi artmaktadır. Çok fazla sayıda senaryo üreterek, önemli olan faktörler belirlenebilir. Bu nedenle CBS yazılımları özellikle Bölge Planlama çalışmalarında çok kullanılmaktadır.
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından NUTS temel alınarak, il bazında ya da ilgili birkaç ili içeren “Planlama Bölgesi” oluşturmak suretiyle hazırlanan bu planlarda Coğrafi Bilgi Sistemleri kurularak planlama çalışmaları tamamlanmıştır. Zonguldak, Bartın, Karabük İlleri Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planında, Havza Bazında CBS kullanılarak tüm doğal, tarihsel ve beşeri veriler güncel uydu görüntülerinden yararlanılarak hazırlanmıştır[1] (Harita 1).

CBS oluşturulmasında HEDEF:
Çevre sorunlarının mekânsal arazi kullanımı üzerindeki etkisinin araştırılması,
Dengeli ve sürdürebilir kalkınma,
Ekonomik kararlarla ekolojik kararları bağdaştırma,
Rasyonel olarak doğal kaynakları kullanma,
Potansiyel ve mevcut arazi kullanım kabiliyetlerini belirleme,
Karar alıcılara rehberlik edecek dijital veri tabanını oluşturmakdır.

Şekil 1 : Zonguldak, Bartın, Karabük İlleri Uydu Görüntüsü (Kaynak: Jeotek & UTTA İşortaklığı)


I.1. Çevre Düzeni Planları ve Zonguldak, Karabük, Bartın Örneği

Çevre Düzeni Planı (ÇDP) kavramı, günümüz planlama pratiğinde, üzerinde sık durulan ve tartışılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir tanıma göre Çevre Düzeni Planı; “Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanım kararlarını belirleyen ve 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000 veya daha küçük ölçekli olarak hazırlanan plandır” (Çevre Düzeni Planları’nın Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik). 1960'lı yıllardan itibaren üst ölçekli ÇDP planlama çalışmalarını Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yürütmüş, günümüze kadar ülkenin yaklaşık %5’inin planlama çalışmaları tamamlamıştır. Ancak, bu çalışmalar, Avrupa Birliği uyum sürecinde olan ülkemizin özellikle çevre ve kentsel gelişme sorunlarının çözümünde, talep ve hedeflerinde yetersiz kalmıştır.

Ülkemizde, “Sürdürülebilir Kalkınma İlkesi” doğrultusunda, rasyonel doğal kaynak kullanımının sağlanması, koruma-kullanma dengesinin kurulması, çevrenin korunması ve kirliliklerin önlenmesi, doğru yer seçiminin sağlanarak çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi için, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin belirlendiği Çevre Düzeni Planları’nın hazırlanması ve onaylanması 4856 Sayılı Kanun uyarınca Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir.

Çevre ve Orman Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 sayılı Kanun’un 2.maddesi (h) bendi ile 10.maddesi (c) bendinde; “Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak” görevi bulunmaktadır.

5491/2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9.maddesinin (b) bendinde ise;“Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”denilmektedir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı arasında uzun süren hukuk mücadelesi yapılmış ve yukarıda anılan hükümler uyarınca Çevre Düzeni Planları’nın yapılması görevi Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmiştir. Ülke genelinde; il, havza ve bölge sınırları göz önüne alınarak 31 ilimizi içine alan 10 Planlama Bölgesi belirlenmiştir. Çevre Düzeni Planı'nın hazırlatılabilmesi için planlama bölgeleri kapsamında yer alan Valilikler ile Bakanlık arasında İşbirliği Protokolü imzalanmıştır. Coğrafi Bilgi Sistemlerinden faydalanılarak veri tabanına bağlı olarak hazırlanan planlar 2007 sonunda bitirilmiştir. Ayrıca, Bakanlık koordinasyonunda 7 İl'e yönelik ÇDP çalışmaları da, İl Valilikleri ile birlikte yürütülmektedir. 2008 yılı içerisinde 13 ili kapsayan 4 planlama bölgesi için ihale yapılmış ve çalışmalar başlatılmıştır.

Çevre Düzeni Planları; Coğrafi Bilgi Sistemi kurularak; uydu görüntüleri kullanılarak, yaklaşık 30 katman veri (tarım, orman, jeoloji, hidroloji, ekoloji ve diğerleri) kullanılarak hazırlanmış ve her türlü bilgi ve verinin ilişkisel veri tabanı üzerinde yönetimi için veri tabanı modeli oluşturulmuştur. (Şekil 2)


ARAZİ VERİLERİ
SAYISALLAŞTIRMA EDİTLEME VE YAPILANDIRMA
HARİTALAR
DOKÜMANLAR
HAVA FOTOĞRAFLARI
UYDU GÖRÜNTÜLERİ






GRAFİK OLMAYAN VERİLER
FOTOGRAMETRİK SAYISAL
KIYMETLENDİRME
SAYISAL GÖRÜNTÜ İŞLEME
RASTER TARAMA

FOTOGRAMETRİK KIYMETLENDİRME SONRASI EDİTLEME
COĞRAFİ VERİ TABANI
VERİ KÜTÜKLERİ
ARAZİDE COĞRAFİ BİLGİ TOPLAMA

Şekil 2. Çoğrafi Veri Tabanı Hazırlama
(Kaynak: Jeotek & UTTA İşortaklığı)

Coğrafi Bilgi Sistemi kurularak;
Doğru ve güncel bilgi kullanılmış,
Bilgiler kolay işlenecek ve sunulmuş,
3 Boyutlu arazi modellemesi hazırlanmış,
Arazi kullanımları, tüm analitik etütler ve Çevre Düzeni Planları detaylı gösterilmiş,
Plancılara ve yöneticilere karar verebilmek için altlıklar hazırlanmış,
Kısa zamanda daha az maliyetle sonuca ulaşacak ve alt ölçekli (1/25 000, 1/5000 vd) planlara yön verecek bir sistem kurulmuştur.

Araştırma safhasında gerekli olan veriler toplanmış, araştırma ve sentez paftaları hazırlanmış ve elde edilen sentez paftaları yardımı ile plan paftaları ve plan notları CBS ortamında oluşturulmuştur ArcGIS Programı kullanılarak oluşturulan Zonguldak, Bartın, Karabük İlleri Çevre Düzeni Planı (1/100 000 Ölçekli) ve bu plan için hazırlanan analiz, değerlendirme, seçenekler ve plan aşaması hazırlanmıştır (Örnek Harita 2-3-4).
Zonguldak, Bartın ve Karabük İlleri Çevre Düzeni’nda CBS çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen veritabanı formatı çerçevesinde oluşturulmuştur. Bakanlık bu veritabanı firmalara iletmiş ve pafta, raster ve sayısal tüm veriler, sözel ve harita verileri bu yazılım içine aktarılmıştır.

II.2. Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planlama Hedefleri

Günümüzde “Çevre”, önemine uygun biçimde ve giderek artan bir duyarlıkla toplumların gündeminde yer almakta, özellikle sürdürülebilirliğinin sağlanması bağlamında çok önemli çabalar harcanmaktadır. Konuya ayrılan uluslar arası fonların ve ulusal kaynakların yerinde ve verimli bir biçimde kullanılabilmesi için uluslararası işbirlikleri, uygulama ve denetim düzenleri kurularak işletilmektedir. Bu nedenle, hazırlanacak olan çevre düzeni planında da bu konunun bir ana hedef olarak ele alınması gerekli görülmektedir. Ekolojik özellikler ve doğal kaynaklar, ekonomik ve sosyal gelişme için ana kaynaklar olarak benimsemelidir.
Çağdaş yaşamın olumsuz ve kaçınılmaz sonucu olarak, çevre giderek kirlenmekte, yer yer insan yaşamını tehdit eder boyutlarda tahrip olmaktadır. Bu yüzden insanların yaşamlarını sürdürdükleri yapay çevreyi oluşturmak ve yaşam süresince doğal çevre ile yapay çevre arasında dengeli ve sürekli birlikteliği sağlamak üzere, çevre, her ölçekteki planlama çalışmasında büyük bir duyarlılıkla göz önünde bulundurulmalıdır.
ÇDP’nın elde ediliş ve yaşama geçiriliş süreçlerinde de, bu yaklaşımın hiç göz ardı edilmemesi gerekir. Planlama ve uygulamanın her aşamasında ÇEVRE, çok iyi tanınması ve kullanılması gerekli, yaşamsal, “olmazsa olmaz” bir kavram olarak algılanmalıdır.
Bu açıklamadan anlaşılacağı gibi özellikle Çevre’nin öncelikli girdi olacağı bir Plan geliştirme çalışmasında “Çevresel Hedefler” in öncelikle ele alınması, önemine uygun biçimde ayrıntılandırılarak incelenmesi, değerlendirilmesi gerekir (Tunçer, M., 2007).
Bu amaçla, Çevre Düzeni Planı’nın Çevresel Hedefleri aşağıda sıralanmışlardır:

· Su Kaynaklarının Korunması,
· Su Yüzeylerinin (Deniz, doğal ve yapay göllerin) Korunması,
· Su Yüzeylerini Besleyen Su Kaynaklarının Korunması,
· Yeraltı Su Kaynaklarının Korunması,
· Su Kalitesinin Korunması ve İyileştirilmesi,
· Su Kirliliğinin Önlenmesi ve Su Niteliğinin Geliştirilmesi,
· Katı Atıkların Toplanması, Geri Dönüşümünün Sağlanması,
· Sıvı Atıkların Toplanması ve Arıtılması.
· Hava Kirliliğinin Önlenmesi,
· Toprak Kirliliğinin Önlenmesi,
· Gürültü Kirliliğinin Önlenmesi,
· Görüntü Kirliliğinin Önlenmesi,
· Sanayi Tesislerinin Yaratmış Olduğu Kirliliğin Önlenmesi,
· Erozyonun Önlenmesi,
· Taşkın ve Sellerin Önlenmesi,
· Flora ve Faunanın Korunması,
· Sulak Alanların Korunması,
· Orman Alanlarının Korunması,
· Kentsel, Arkeolojik, Doğal ve Kültürel Değerlere İlişkin Hedefler.

Sıralanan bu hedeflerin tümü; “canlıların yaşamasını ve gelişmesini sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğünü, bir başka anlatımla Doğal Çevre’yi kapsamaktadır. Bu hedefler, çevrenin bir bütün olarak korunması gereğine ilişkin hedeflerdir.

II. SONUÇ VE ÖNERİLER

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 2005 yılından bu yana sürdürülen 1/100 000 Ölçekli İl Çevre Düzeni Planları’nda “Coğrafi Bilgi Sistemi” oluşturulmasına gayret edilmesi ileri bir adım olarak görülmektedir. Ancak, bu çalışmalarda tam olarak “Coğrafi Bilgi Sistemi” kurulduğu söylenemez. Çevre Düzeni Planlarında sorgulamaya ve bu sorgulamalardan elde edilen verilerle karar üretmeye yönelik çalışmalar firmaların program bilgileri dahilinde yapılmıştır. Tüm verilerin ortak bir veritabanında toplanmış olması olumludur. Gerek veritabanının kullanımında ve gerekse plan oluşumunda programın yeteneklerinin kullanarak Çevre ve Orman Bakanlığı, ihaleyi alan firmalar ve sonrasında illerde bu planları kullanacak ve uygulayacak olan İl Özel İdareleri, Belediyeler gibi kurumların rahatça kullanabilecekleri sorgulama ve sorguya bağlı değerleme arayüzleri oluşturulması, gerek programın ve gerekse veritabanındaki verilerin kullanımı, veriye ulaşım ve sorgulama sonucu karar üretme çalışmalarında katkı sağlayacaktır (Demirdağ, T., Jeotek Ltd.) .
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Danışmanlığını yapan Firmanın burada ara yazılımlar geliştirerek Bakanlığın ihtiyacına göre sorgulama arayüzleri oluşturması gerekmekteydi. Zonguldak Karabük Bartın Çevre Düzeni Planı çalışmalarında; verilerin veritabanında depolanması, plan çizimi dışında uydu görüntüleri ve YÜKPAF dediğimiz yükseklik paftaları kullanılarak eğim analizleri yapılmıştır. Ayrıca, ARCGIS dışında örneğin orman alanlarının sınıflandırılması konusunda ayrı bir yazılım kullanılarak uydu görüntülerinden Orman olan ve olmayan yerlerin sınıflandırma çalışmaları yapılmıştır. Buna benzer çalışmalar farklı konular için de yapılabilir. Bu tür çalışmalarda tüm veriler için standartlar oluşturulmalı ve bu standartlar çerçevesinde girdi yapılması gerekmektedir. Ancak; Çevre ve Orman Bakanlığı bu hazırlığı yapamadığı için, biten planlama bölgelerini aynı standarta getirebilmek için ayrı bir ihale yapma gereksinimi doğmuştur.
İl bazında veya birkaç ili içeren “Planlama Bölgesi” bazında hazırlanan Çevre Düzeni Planları’nın uygulanması aşamasında birçok yerel ve merkezi kamu kurum/kuruluşunun verilere ve plana hızlı erişimi, bilgilerin güncellenmesi ve izlenmesi (monitoring) büyük önem taşımaktadır. Planın “Performansı” nın değerlendirilmesi ve gerektiği zamanlarda ilave ve revizyonu da ancak CBS ortamının etkin olarak -web temelli olarak- hazırlanması ve erişiminin kolaylaşması ile daha sağlıklı olabilecektir.



KAYNAKLAR

Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1 / 100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Hükümleri, (2007), Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı.
Tunçer, M., (2007), Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Açıklama Raporu, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı.
Demirdağ, T., (2008), Jeotek Ltd. çalışanı ile yapılan görüşme.
Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik, 04.11.2000 Tarih ve 24220 Sayılı Resmi Gazete.
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 Sayılı Kanun.
ÇED ve Planlama Gn. Md., http://www.cedgm.gov.tr/dosya/planlama/cdplanlari.htm, erişim 21.08.2008 itibariyle.
UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı, Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Analiz Paftaları.


[1] Bu çalışmalar, Şehir ve Bölge Plancısı, Çevre Mühendisi, Jeoloji Mühendisi, Harita Mühendisi, Biyolog, Mimar, İstatistik Uzmanı, Coğrafi Bilgi Sistemi Uzmanı vb. farklı disiplinlerden oluşan bir teknik ekip ile Uydu Görüntüleri kullanılarak Coğrafi Bilgi Sistemi yardımıyla hazırlanmaktadır.

Tuesday, September 16, 2008

ZONGULDAK, BARTIN, KARABÜK PLANLAMA BÖLGESİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

VI. KAMU YÖNETİMİ FORUMU
9-11 Ekim 2008

BÖLGESEL PLANLAMA ARAÇLARI İÇİNDE “ÇEVRE DÜZENİ PLANLARI” NIN YERİ, YÖNTEMİ ve YÖNETİMSEL SORUNLARI:
ZONGULDAK, BARTIN, KARABÜK PLANLAMA BÖLGESİ ÖRNEĞİ
Doç. Dr. Mehmet Tunçer
Şehir ve Bölge Yük. Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (AÜ-SBF), Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi,
Mimarlık Bölümü Başkanı - Gölköy-Bolu mehmettuncer56@gmail.com

Bildiri Özeti:
Bu çalışmada; son yıllarda Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanmakta olan “1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planları” özetle ele alınacaktır. Bu planların, akarsu havzaları ve ekolojik koridorlar dikkate alınmadan, bir ya da birkaç ilin idari sınırını temel alarak hazırlanması doğru bulunmamaktadır. Bu bildiri kapsamında örnek olarak; akarsu havzaları temelinde, “Stratejik Projeler” oluşturularak hazırlanan, “Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı” incelenmiştir. Çevre Düzeni Planlarında “Klasik Planlama” yaklaşımı ile “Stratejik Planlama Yaklaşımı” ve “Entegre Doğal Kaynak Yönetimi Modeli” arasındaki farklar değerlendirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Çevre Düzeni Planı, Akarsu Havzası, Stratejik Planlama, Doğal Çevre, Doğal Kaynak Yönetimi.

1. KONU ve AMAÇ
Bu çalışmada; 2000’li yılların başından bu yana üst ölçekli planlama ve çevresel denetim arayışı içinde olan kamu yönetiminin, reform niteliğinde bir çalışması olan “İl Çevre Düzeni Planları (ÇDP) ele alınmıştır. NUTS temel alınarak, il bazında ya da ilgili birkaç ili içeren “Planlama Bölgesi” oluşturmak suretiyle hazırlanan bu planlarda, akarsu havzaları temel alınmamış ve klasik planlama yaklaşımı uygulanmıştır. ÇDP’lerin elde edilme süreci esnasında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Valilikler (İl Özel İdareleri) ve Yerel Yönetimler arasında yetki kargaşası, ölçek karmaşası ve idari sorunlar bulunmaktadır. Örnek olarak, Proje Koordinatörü olarak görev yapılan, “Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı” ele alınarak; yasal, yönetsel boyut, havza yönetimi modeli, stratejik entegre doğal kaynak planlaması ve stratejik projeler değerlendirilmiştir.
2. ÇEVRE DÜZENİ PLANLARI ve TEMEL SORUNSAL
Çevre Düzeni Planı (ÇDP) kavramı, günümüz planlama pratiğinde, üzerinde sık durulan ve tartışılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir tanıma göre Çevre Düzeni Planı; “Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanım kararlarını belirleyen ve 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000 veya daha küçük ölçekli olarak hazırlanan plandır” (Çevre Düzeni Planları’nın Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik).
1960'lı yıllardan itibaren üst ölçekli planlama çalışmalarını Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yürütmüş, günümüze kadar ülkenin yaklaşık %5’inin planlama çalışmaları tamamlamıştır. Ancak, bu çalışmalar, Avrupa Birliği uyum sürecinde olan ülkemizin özellikle çevre ve kentsel gelişme sorunlarının çözümünde, talep ve hedeflerinde yetersiz kalmıştır.
Genel olarak, il merkezlerine ve kıyı alanlarına yönelik olarak hazırlanmış 1/25.000 ölçekli ÇDP’ler ile yerel yönetimler tarafından üretilen alt ölçekli planlar (1/5000, 1/1000) arasında uyumsuzluklar yaşanmaktadır. Bu planlar kullanıcıların ihtiyacına cevap vermemektedir. Uyumsuzlukların giderilmesi ve güncelleme için de yerel yönetimlerce sürekli bu planlarda ilave, revizyon veya değişiklik yapılmaktadır. Dolayısıyla planların bütünlüğü sürekli bozulmakta ve parçacı yaklaşımlar sergilenmektedir. Plan olmayan yerlerde ise durum çok daha kötüdür. Belediye yetkisi dahilinde Nazım ve Uygulama İmar Planı, Mevzii İmar Planları ile makro hedefsiz, çözümsüz ve gereksinime cevap veremeyen planlama çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
Ülkemizde, “Sürdürülebilir Kalkınma İlkesi” doğrultusunda, rasyonel doğal kaynak kullanımının sağlanması, koruma-kullanma dengesinin kurulması, çevrenin korunması ve kirliliklerin önlenmesi, doğru yer seçiminin sağlanarak çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi için, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin belirlendiği Çevre Düzeni Planları’nın hazırlanması ve onaylanması 4856 Sayılı Kanun uyarınca Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir.
Çevre ve Orman Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 sayılı Kanun’un 2.maddesi (h) bendi ile 10.maddesi (c) bendinde; “Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak” görevi bulunmaktadır.
5491/2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9.maddesinin (b) bendinde ise;“Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”denilmektedir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı arasında uzun süren hukuk mücadelesi yapılmış ve yukarıda anılan hükümler uyarınca Çevre Düzeni Planları’nın yapılması görevi Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmiştir. Ülke genelinde; il, havza ve bölge sınırları göz önüne alınarak 31 ilimizi içine alan 10 Planlama Bölgesi belirlenmiştir. Çevre Düzeni Planı'nın hazırlatılabilmesi için planlama bölgeleri kapsamında yer alan Valilikler ile Bakanlık arasında İşbirliği Protokolü imzalanmıştır. Coğrafi Bilgi Sistemlerinden faydalanılarak veri tabanına bağlı olarak hazırlanan planlar 2007 sonunda bitirilmiştir. Ayrıca, Bakanlık koordinasyonunda 7 İl'e yönelik ÇDP çalışmaları da, İl Valilikleri ile birlikte yürütülmektedir.
ÇDP’ler, Coğrafi Bilgi Sistemleri ortamında; uydu görüntüleri ve yaklaşık 30 katman veri (tarım, orman, jeoloji, hidroloji, ekoloji ve diğerleri) kullanılarak hazırlanmış ve her türlü bilgi ve verinin ilişkisel veri tabanı üzerinde yönetimi için veri tabanı modeli oluşturulmuştur.
Araştırma safhasında gerekli olan veriler toplanmakta, araştırma ve sentez paftalarının hazırlanması ve elde edilen sentez paftaları yardımı ile plan paftaları ve plan notları sayısal ortamda oluşturulmaktadır:
Bu çalışmada temel sorunsal; Çevre Düzeni Planları’nın “Havza Bazında” değil, NUTS Bölgeleri temel alınarak bir veya birkaç il bazında ele alınması ve kamu yönetimleri arasında çatışma ve yetki kargaşasına neden olabilecek boyutlar taşımasıdır.
Ayrıca, klasik plan tekniği ve yaklaşımlarının, “Yapısal” ve “Stratejik” planlama yaklaşımına tercih edilmesinin de önemli bir sorunsal olduğu düşünülmektedir.
Bu sorunsallar, “Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı” örneğinde irdelenmiş ve değerlendirilmiştir.
Bu örnekte; planlama yaklaşımı, uzun vadeli kalkınma planlarının uzantısı ve ayrılmaz bir parçası olarak bir “Entegre Kaynak Yönetim Modeli” dir. Planda; “Stratejik Proje”lere dayalı bir planlama yöntemi benimsenmiştir.
3. ZONGULDAK, BARTIN, KARABÜK PLANLAMA BÖLGESİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI’NDA HAVZA YÖNETİMİ MODELİNİN UYGULANMASI
Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı (ZBK-ÇDP), bu illerin yönetsel sınırları ile tanımlanan alanı kapsamaktadır. Bu sınırlar içinde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenmiş Ereğli Havzası (680 km2), Filyos Havzası (13 300 km2) ve Bartın Havzası (1342 km2) bulunmaktadır. Bu havzaların bazı küçük kaynakları planlama bölge sınırı dışında olmasına rağmen, Plan’da akarsu havzası yönetimine yönelik kararlar üretilmiştir (Plan 1).
2025 yılını hedefleyen, ZBK-ÇDP’nin amacı;
· Planlama Bölgesi’nin hedef ve stratejilerini belirlemek, koruma – kullanma dengesini kurmak, bunu yaparken doğal çevrenin korunması, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere arazi kullanım kararlarını belirlemek, kentsel ve kırsal gelişmeleri değerlendirmek ve yönlendirmek.
· Planlama Bölgesi’nin arkeolojik, tarihsel ve kültürel değerlerini korumak,
· Farklı temel ekonomik sektörlerin gelişme hedeflerini, sürdürülebilirlik bağlamında dengeli bir nüfus hedefi ile sağlıklı bir çevrede geliştirmek,
· Alt ölçeklerde hazırlanacak her türde fiziksel ve sosyo-ekonomik plan ve projelere esas oluşturacak planlama kararlarını oluşturmaktır.
ZBK-ÇDP de, “Havza Yönetimi” ‘ne ilişkin kararlar, özellikle su kaynakları, diğer doğal kaynakları besleyen yeraltı ve yüzeysel suların toplandığı bölgeler, bu bölgeler içerisindeki toprak, hava, flora ve fauna ve tüm doğal kaynaklar ile hassas eko sistemlerin oluşturduğu su havzalarını içermektedir. Plan’da, planlamanın “İL” bazında değil “HAVZA” bazında ele alınması gerektiği her aşamada vurgulanmaktadır. (ZBK-ÇDP 1 / 100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Hükümleri)

Plan 1: Zonguldak; Bartın; Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı (Kaynak: UTTA Ltd. ve JEO-TEK Ltd. İş Ortaklığı)

Bu amaç doğrultusunda, “Havza Yönetim Modeli” oluşturularak sosyo-ekonomik sektörel gelişmeler, altyapı yatırımları ve diğer kaynak kullanımları, çevresel şartlarla birlikte dikkate alınarak, özellikle finansman kaynaklarının yaratıldığı yerinden yönlendirme, planlama, denetim, izleme ve diğer hizmetlerin sağlanması gerçekleştirilecektir (Tunçer, M., 2007, ZBK-ÇDP, Plan Açıklama Raporu).
ZBK-ÇDP’ de “entegre kaynak yönetimi”; “Bir su toplama havzasında, ekolojinin temel esasları dikkate alınarak, toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmasını sağlayacak şekilde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımının planlanması, geliştirilmesi ve yönetilmesidir” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda; ele alınan üç havza’da; Ereğli, Filyos ve Bartın’da “Havza Yönetim Merkezleri” nin oluşturulması önerilmektedir. Havza Yönetim Merkezi, Çevre ve Orman Bakanlığı öncülüğünde, merkezi yönetim teşkilatları ve yerel yönetim birimleri tarafından oluşturacaktır. (Tunçer, M., 2007, ZBK-ÇDP, Plan Açıklama Raporu) Bu birimler, ÇDP verilerinin sürekli güncel tutulması, kaynak yaratılması, plan ve proje üretilmesi, karar ve uygulama süreçlerinin yönlendirilmesi görevlerini üstlenecektir. Bu birimin Merkezi Yönetim kısmını, Çevre Orman Bakanlığı, DSİ, Ekonomik Kalkınma Ajanı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilikler, Ulaştırma Bakanlığı, Bakanlıkların İl Müdürlükleri oluşturacaktır. Yerel Yönetim kısmında ise ilgili belediyeler görev alacaktır.
Zonguldak, Bartın ve Karabük İllerinde “Havza Bazında” kararların alınmasına yönelik stratejik, entegre, sürdürülebilir gelişim modelinin uygulanması ve Çevre Düzeni Planı’nın bu Model ile hazırlanmasının ileri bir adım olduğu düşünülmektedir. Bu Plan, yüzyılın en önemli sorunlardan biri olan küresel ısınma, bu bağlamda su kaynaklarının, ormanların, tarım topraklarının korunmasında ve sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında Planlama Bölgesi için önemli bir araç olabilecektir (Tunçer, M., 2007, ZBK-ÇDP, Senaryo ve Seçenek Geliştirme Raporu, S.2).
4. STRATEJİK PROJELER İLE ENTEGRE DOĞAL ve KÜLTÜREL KAYNAK YÖNETİMİ MODELİ
Çevre ve Orman Bakanlığı, fiziki arazi kullanım planlarının yerine Stratejik Planlama (Strategic Planning) anlayışının birçok ülkede kullanılmamakta olduğunu ileri sürmektedir. Bakanlık; stratejik planlamanın, daha çok üst ölçek planlarını üretmiş olan ülkelerin sorun ve problem özelinde plan ve çözüm üretmesine olanak sağlayan bir planlama türü olduğu görüşünü ileri sürmektedir. (http://www.cedgm.gov.tr/dosya/planlama/cdplanlari.htm)
Aksine, “Stratejik ve Yapısal Planlama” birçok ülkede uygulanmakta olan çağdaş ve ileri bir planlama yaklaşımıdır. Eğer, Ülke Milli Fiziki Planı ve Bölge Planı bulunmuyorsa 1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planları uygulamaya konulacak en üst ölçekli bir Plandır. Bu yaklaşımda, planlamaya konu olan mekan için önce “genel geliştirme” ya da “dönüştürme stratejileri” üretilmektedir. Bu temel stratejilerin ya da politikaların ışığı altında, her bir sektör için ayrıntılı analizler yapılmakta ve bunlar için uygulamaya dönük ayrıntılı kararlar üretilmekte, planlar ve projeler elde edilmektedir. Bu yeni yaklaşımda, aynı zamanda plan uygulama araçları da tanımlanmaktadır. Parasal, yasal ya da teknik araçların planlama ve uygulama aşamalarında sağlanması için bir bütünlük içinde kullanılmaktadır. (Tunçer, M., 2007, ZBK-ÇDP, Senaryo ve Seçenek Geliştirme Raporu, S.2).
ZBK-ÇDP ‘de yapısal planlama anlayışı ile Alt Planlama Bölgeleri oluşturulmuş ve zaman içinde bunlara ilişkin 1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planları ve daha detay planların hazırlanması öngörülmüştür. Alt Bölgeler sektörel açıdan gelişme potansiyeline sahip alanları kapsayan; nüfus, işgücü, sosyal ve ekonomik veriler ışığında gelişme eğilimlerinin belirlendiği ve daha detaylı incelenerek tamamı için bütüncül alt ölçekli çevre düzeni planı veya nazım imar planı yapılacak bölgelerdir. Planda; Muslu ve Filyos Vadisi Planlama Alt Bölgesi, Bartın ve Bartın Kıyı Kesimi Planlama Alt Bölgesi, Karabük – Safranbolu Planlama Alt Bölgesi olmak üzere 3 Planlama Alt Bölgesi belirlenmiştir (Tunçer, M., 2007, ZBK-ÇDP, Plan Açıklama Raporu).
Plan; Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan diğer Çevre Düzeni Planları’ndan farklı olarak sürdürülebilir gelişimi Stratejik Proje ve Planlara dayalı olarak ele almış ve bu yönde kararlar geliştirmiştir. ZBK-ÇDP yapım sürecinde ve onama aşamasında, Planı klasik çevre düzeni plan tekniğine yönlendirme isteklerine karşın, bu yöntem ve stratejiler geliştirilerek korunmuştur. Her bir Proje diğer projelerle sosyal ve ekonomik, çevresel bağlamda birbiriyle ilişkili olarak, alt ölçekli planlama ve projelendirme çalışmalarına yön verecek karar ve ilkeleri barındırmaktadır.
Plandaki Stratejik Projeler, içerikleri ve plan hükümleri özetle aşağıda verilmektedir: (ZBK-ÇDP, Plan Açıklama Raporu ve Plan Hükümleri, 2007)
STRATEJİ 1: FİLYOS VADİSİ PROJESİ: Planlama Bölgesi’nde, demir çelik sanayi dışındaki ağır sanayiler, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci olumlu tamamlandıktan, gerekli arıtma, filtrasyon sistemlerini tamamladıktan ve çevre kirliliğini önlemeye yönelik tedbirleri aldıktan sonra Filyos Vadisi içindeki Bölgesel Çalışma Alanı’nda yer seçecektir.
STRATEJİ 2: TAŞKÖMÜRÜ ÜRETİMİ VE MADEN İŞLETME PROJELERİ: Kömür işletmeciliğinin ekonomik olarak sürdürülmesine yönelik kararlar alınacak, fizibilite etütleri ilgili idareler ve/veya kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanacaktır. Ekonomik Kalkınma Ajansı (EKA), Kömür Üreticileri işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışacaklardır.
STRATEJİ 3: DEMİR ÇELİK ÜRETİMİ: Demir Çelik Sektörü’nün gelişmesine yönelik kararlar alınacak, fizibilite etütleri, ilgili idareler ve/veya kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanacaktır. Demir çelik sektörünün gelişmesi için Ekonomik Kalkınma Ajansı, Demir Çelik Üreticileri Derneği işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışacaklardır.
STRATEJİ 4: ENERJİ ÜRETİMİ PROJELERİ: Enerji Üretimine ilişkin tesisler yapılmadan önce olası Çevresel Etkileri irdelenecektir. İlgili idareler tarafından yeni teknolojiler ile metan gazı üretimine geçilmesine yönelik fizibilite, plan ve projeler hazırlanacaktır. “Yenilenebilir Enerji Kaynakları” ndan yararlanmak amacıyla, Rüzgâr Enerjisi Üretimi için potansiyel alanlardan; Batı Karadeniz kıyılarında, Bartın-Amasra-Kurucaşile kıyı bandında, ilgili idareler tarafından, Rüzgâr Enerjisi Santrali için gerekli çalışmalar yapılacaktır.
STRATEJİ 5: HAVAYOLU ULAŞIMI: Saltukova Havalimanı; Filyos Limanı, Bölgesel Çalışma Alanı ve Demiryolu İstasyonu ile entegre çalışabilecek şekilde yeniden organize olacak ve işletmeye açılacaktır.
STRATEJİ 6: ENERJİ ÜRETİMİ (HİDROELEKTRİK) VE TAŞKIN ÖNLEME : Hidroelektrik Santralleri çevreye zarar vermeden oluşturulacak ve taşkın, sel gibi akarsu düzensizliğinden kaynaklanan sorunlara çözüm getirilecektir. Bu projelerde Ekonomik Kalkınma Ajansı ile DSİ işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışacaklardır.
STRATEJİ 7: KÜLTÜREL VE TARİHSEL ÇEVRE KORUNMASI VE KÜLTÜREL TURİZM: Var olan “Koruma Amaçlı İmar Planları”ndan güncelliğini yitirmiş olanlar yeniden ele alınacak ve uygulamaya sokulacaktır. Yöre mimarlığının korunması amacıyla Safranbolu-Yörük Köyü benzeri kırsal yerleşmelerde saptama ve belgeleme çalışmaları yapılarak bu yerleşmelerdeki yapıların ve çevrenin korunması sağlanacaktır. Geleneksel el sanatlarının geliştirilmesi sağlanacaktır. Yörük Köyü – Safranbolu arası ve civarı, Amasra güneyinde yer alan Turizm/Konaklama koridorlarındaki uygulamaların öncelikli olarak geliştirilmesi bağlamında, “Kültürel Turizm” ve “Eko turizm” ağırlıklı alanlardır. Bu koridorlarda, alt ölçeklerde, düşük yoğunluklu, doğal çevre ile uyumlu turizm planlamaları yapılacaktır.
STRATEJİ 8: DENİZ TAŞIMACILIĞI: DLH Genel Müdürlüğü ve Denizcilik Müsteşarlığı işbirliği ile Zonguldak ve Bartın İllerinde deniz ulaşımı, taşımacığını ve yat turizmini destekleyici strateji ve politikalar geliştirilecek, “Deniz Ulaştırma Ana Planı” hazırlanacaktır. Bölgedeki limanlar birbirlerini tamamlar nitelikte çalışacaktır. Zonguldak ve Filyos Limanları uluslararası ithalat ve ihracatta kullanılabilmesi için gerekli çalışmalar yapılabilir. Bartın ve Amasra Limanları geliştirilecek, deniz ulaşımı ve yatçılığa yönelik değerlendirilecektir.
STRATEJİ 9: MİLLİ PARKLAR Ekolojik öneme sahip alanlarda, biyo-çeşitlilik envanteri, bölgede bulunan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi ile diğer üniversitelerin Biyoloji bölümleri tarafından çıkartılacaktır. Biyolojik çeşitliliğe ilişkin (flora ve fauna) listeleri güncel tutulacak, tehdit altında bulunan ve endemik türlere ilişkin koruma çalışmaları yapılacaktır.
STRATEJİ 10: ORMAN ALANLARI, MİLLİ PARKLAR ve TABİAT PARKLARI: Kastamonu–Bartın Küre Dağları Milli Parkı, Tampon Bölgesi ile birlikte hazırlanacak “Uzun Devreli Gelişim Planı” ile korunacaktır. Yenice Ormanları’nın; Kumluca, Kozcağız ve Zafer Ormanları ile birlikte değerlendirilerek, Çitdere ve diğer Tabiatı Koruma alanları da dikkate alınarak, “Doğal Çevre Koruma Statüsü” (Milli Park, Tabiat Parkı, Doğal Sit vb.) kazandırılmasına ilişkin, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bilimsel bir çalışma yapılacak ve koruma altına alınacaktır.
STRATEJİ 11: TARIM, ORMANCILIK ve SULAMA: Ereğli, Filyos ve Bartın Havzalarında, Havza Bazında var olan “Sulama Ana Planları” geliştirilerek tarım alanlarının korunması ve üretimin arttırılması için gerekli çalışmalar yapılacaktır. D.S.İ Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen, bu plan üzerinde gösterilen mevcut ya da planlanan sulama alanları korunacaktır.
STRATEJİ 12: DOĞAL ÇEVRE KORUNMASI VE DOĞA TURİZMİ: Milli Parklarda, planda (E) işareti ile gösterilen alanlarda/yerleşimlerde ve yaylalarda doğal ve kültürel kaynak zenginliği nedeniyle; klimatizm, at ile gezinti etkinliği, dağcılık etkinliği, doğada serbest yürüyüş, kamping/çadırlı kamp, kayak, kuş gözlemciliği, mağaracılık, yamaç paraşütü etkinlikleri için uygun alanlar bilimsel yöntemlerle saptanacak ve çevreye etki yapmayacak şekilde planlanması için gerekli çalışmalar yapılacaktır.
STRATEJİ 13: KATI ATIK PROJELERİ: ÇDP bütünü içinde her türlü atıkların kaynağında ayrı toplanması, bunların deponi alanlarına taşınması, transfer istasyonlarının kurulması, geri kazanım ile ilgili işlemlerin yürütülmesi ve bertaraf edilmesi gibi işlemleri kapsayan “Atık Yönetimi Sisteminin” kurulması ile ilgili çalışmalar Çevre ve Orman Bakanlığı, Valilikler ve ilgili Belediyeler tarafından tamamlanacaktır. Mahalli İdarelerce kurulacak olan Birlikler, Atık Yönetim Sisteminin kurulmasını üstlenebilirler.
STRATEJİ 14: TEKNİK ALTYAPI PROJELERİ (Atık su Arıtma): ÇDP bütünü içinde her türlü sıvı atıkların ilgili mevzuatta belirtilen standartları sağlayacak şekilde arıtılması ve/veya bertaraf edilmesi zorunludur. Planlama Bölgesinde bulunan yüzeysel su kaynaklarının su kalitesinin olumsuz yönde etkilenmesini önlemek amacıyla, atık sularını akarsu, toprak v.b. alıcı ortama veren ve nüfusu yoğun olan ilçe ve belde belediyelerinin kanalizasyon sistemleri tamamlanacak ve atık su arıtma tesisleri inşa edilecektir.
STRATEJİ 15: EĞİTİM ALANLARI: Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nin birimlerinin yaygınlaştırılması sağlanarak, her üç İlde kampuslar oluşturulabilir. Karabük Merkez ilçede üniversite kurulması için gerekli çalışmalar yapılacak ve üniversite bünyesinde bir kongre merkezi oluşturulacaktır.
STRATEJİ 16: KIRSAL KALKINMA PROJE ALANLARI: Kırsal yerleşmelerde Valiliklerce, en büyük yerleşme temel alınarak “Merkez Köy” ler belirlenecek ve kırsal gelişme/orman köylüsünün gelişimine yönelik projeler geliştirilecektir. Ekonomik Kalkınma Ajansları kırsal ve yarı-kentsel alanların gelişimine ilişkin çalışmalar yapacaklardır.
STRATEJİ 17: KENTSEL GELİŞİM/SAĞLIKLAŞTIRMA PROJELERİ: Kentlerin gecekondu alanlarının, çöküntü bölgelerinin sağlıklaştırılması ve gelişimine yönelik projelerin elde edilmesi amaçlanmaktadır.
STRATEJİ 18: JEOLOJİK SAKINCALI ALANLAR: Deprem ve diğer afetlere ilişkin yönetim modellerinin geliştirilmesine yönelik bir stratejidir.
STRATEJİ 19: KOZMETİK SANAYİ - ORMAN SANAYİ - İLAÇ SANAYİ: Yenice Kozmetik ve Orman Ürünleri Sanayi: Yenice’de, kozmetik, orman ürünleri ve ilaç sanayileri bu planla öngörülen sanayi alanında yer seçecektir.
Bu Planın temel yaklaşımı olan “Entegre Doğal Kaynak Yönetimi” nin sağlanması bağlamında; (Plan Hükümleri Md. VIII.8-8.1-8.2)
a. Planlama Bölgesindeki Filyos ve Bartın Havzaları’nın Kastamonu İli’ne kadar uzanan kaynak kesimlerinde de benzer şekilde Bölge/Havza ÇDP ile gerekli önlemler alınacaktır.
b.Bu plan kararlarının ve uygulama hükümlerinin, havza bazındaki kirliklerin ve diğer çevre sorunlarının izlenmesi ve denetlenmesini, üç Havza’da (Ereğli, Filyos ve Bartın) kurulacak “Havza Yönetim Birimleri” gerçekleştirecektir;
· Havza Yönetim Birimleri, Merkezi Yönetim ve Yerel Yönetim birimleri tarafından oluşturacak, bu birimler, merkezin teşkilatlanmasını sağlayacaktır.
· Kaynak yaratma, plan ve proje üretme, karar ve uygulama süreçlerini yönlendirme görevleri üstlenecektir.
· Bu birimin Merkezi Yönetim kısmını, Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, Ekonomik Kalkınma Ajansı, Tarım ve Köy İşleri ve Kültür ve Turizm Bakanlıkları, Valilikler, Ulaştırma Bakanlığı, Bakanlıkların İl Müdürlükleri oluşturacaktır. Yerel Yönetim kısmında ise ilgili belediyeler görev alacaktır.
Bundan böyle hazırlanacak ÇDP ‘lerin yukarıda anılan yöntemle ele alınması ile, akarsu havzalarını daha çok koruyucu, gelişmeye daha açık ve uygulanabilir, esnek bir plan elde edilebilecektir. Hazırlanacak stratejilerin zaman içinde alt ölçekte program, plan ve projelerinin hazırlanarak uygulanması ile sürdürülebilir bölgesel gelişme olabilecektir. Ancak, ÇDP çalışmalarına ilişkin yetki tanımlamasının yer aldığı yasal düzenlemeler (Çevre Yasası ve İl Özel İdaresi Yasası) arasında var olan uyumsuzluk ve çelişkilerden kaynaklanan sorunlar, çok sayıda ilimizde tamamlanmış planların uygulamasında sorun yaratabilecektir. İl Genel Meclisleri’nin sahip olduğu yetki ile beğenmediği plan kararını iptal edebilecekleri düşünülmektedir. Üst ölçekli plan disiplinine alışamayan belediyelerin açtıkları ve açacakları iptal kararları de Çevre Düzeni Planlarının uygulanmasında sorun yaratabilecektir.

KAYNAKÇA
· Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1 / 100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Hükümleri, (2007), Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı.
· Tunçer, M., (2007), Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Plan Açıklama Raporu, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı.
· Tunçer, M., (2006), Zonguldak, Bartın, Karabük Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, Senaryo ve Seçenek Geliştirme Raporu, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd. ve Jeotek İş Ortaklığı.
· Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik, 04.11.2000 Tarih ve 24220 Sayılı Resmi Gazete.
· Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4856 Sayılı Kanun.
· ÇED ve Planlama Gn. Md., http://www.cedgm.gov.tr/dosya/planlama/cdplanlari.htm, erişim 21.08.2008 itibariyle.


BAŞKENT ANKARA İÇİN “BAŞKENT KANUNU”

BAŞKENT ANKARA İÇİN “BAŞKENT KANUNU”

Mehmet TUNÇER

Ankara'nın Hali.../ Oktay EKİNCİ

“Bir belediye başkanının kent kültürü sınırlı, görüş açısı dar olabilir; ama bir kentin kaderiyle oynaması, zarar vermesi nasıl olabilir?”……
Acaba Ankara'nın başkanı için de sunları ekler miydi?
“İhtiraslarının esiri de olabilir; hatta defalarca seçilebilir... ama baskentimizin geleceğini karartacak uygulamalarını bu denli ısrarla sürdürmesi nasıl olabilir?”
Demokratik 'keyfilik': Aklı basında ülkelerde, demokrasinin besiği sayılan kentler, öncelikle “demokratik keyfilik”lere karsı korunurlar. Bir belediye başkanının -halka sirin görünerek yeniden seçilse bile- “dediğim dedik, öttürdüğüm düdük” anlayışıyla kente zarar vermesine asla izin veril(e)mez…
Özellikle, her ülkenin “ulusal gözbebeği” olan “baskent”lerde, daha da önem verilen bu kuralların basında ise “demokratik denetim”, “katılımcı yönetim” ve “bilimi gözeten karar süreçleri” gelir...
Örneğin bilim ve meslek kuruluşlarının “sakıncalı” buldukları projeleri hiçbir belediye baskanı “yetki
benim” diyerek uygulayamaz. Hele su Ankara'nın kentsel topografyasını paramparça eden ve ulaşımı çözmek adına sadece “otomobille dolaşım”ı önemseyen altgeçitleri “önermek” bile mümkün olamaz... Hangi Viyanalı, hangi Romalı, hangi Londralı, kentin simge binalarının önünden geçerken onları bile göremeden yerin dibine girilmesine; kavsak ve meydanların adeta “şehirlerarası viyadüklere dönüştürülmesine razı olabilir ki?
Ama Ankara, sanki uygarlıkların beşiği bir “Anadolu kenti” değil; bilimi rehber almıs Türkiye
Cumhuriyeti'nin ise çağdaş başkenti, hiç değil... Denebilir ki en “görmemiş, geçirmemis” bir anlayışın “kültür yoksunu” uygulamalarıyla yıllardır tahrip ediliyor...Buna imza atan başkan ise hemen her eleştiriyi “görüş”leri yerine “polemik”le yanıtlamaktan çok hoşlanıyor. Her “karsı” öneriyi de adeta “geri püskürtülmesi gereken” bir muhalefet hamlesi olarak görüyor...
Kötü örnek: Türkiye'deki genel imar düzensizliği, Ankara'da da egemen... Ayrıcalıklı yapılaşmalar; su sorunu; tarihsel dokulara “duyarsız”lık; kentsel peyzaj uygulamalarında “zevksiz”lik; “kimliksiz” betonlasma; imar rantına dönük plan değişiklikleri; kentsel dönüşüm adına “kişiliksiz pazarlama bloklarına yer açma yıkımları”; kişiliksiz yeni semtler.. çoğu misliyle Ankara'da da yaşanıyor...
Oysa bizim başkentimizin de diğer ülkelerdeki gibi, öbür kentlerden farklı olarak yönetilmesi; 'Başkent olmasının sorumluluğunu taşıması ve örnek bir kentleşmeyle gelişmesi gerekmiyor mu?
Ne var ki Ankara, üstüne üstlük bir de “en kötü uygulamaları”nı öbür kentlerimize “örnek” diye
bulaştırıyor. Yine su ucube bat-çık geçitler, hem de “Ankaralı uzmanların önderliğinde Gaziantep'ten
Bursa'ya; Antalya'dan birçoklarına kadar çok sayıdaki güzel kentimizi delik deşik ettiler; mahalleleri
meydansız bıraktılar...

Kaynak : http://www.iabb.gov.tr/resimler/ekler/84b6fbb10729ed4_ek.pdf?dergi=

Geçtiğimiz pazar günü, Kanal B’de “İmar Dosyası” programında Ankara’mızın tarihten bu güne gelen planlama deneyim ve uygulamaları ile günümüzdeki bazı gelişmeler ve uygulamaları tartıştık..Aslında bazıları trajik-komik hale gelen yerel yönetim uygulamalarını, zaman zaman mizahi, daha çok ciddi olarak ele aldık..
Yıllardır çabalarıyla, yazılarıyla tarihsel ve kültürel çevrenin savunucusu mimar Oktay Ekinci programında; yıkılma tehdidi altındaki (!) ODTÜ den Prof. Ali Türel, ÇEKÜL temsilcisi Mimar Faruk Soydemir ile bana Ankara ile ilgili sorular yönetti..
Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar ağırlıklı olarak planlı, son yıllarda ise plansız, denetimsiz ve ayrıcalıklı imar hakları ile gelişen, dönüşen Başkent’imizin, “TÜRKİYE’NİN KALBİ ANKARA”nın güncel sorunlarını tartıştık..
Seyredenler ilginç görüntüleri ile ele alınan konuların gündelik hayatımızı nasıl etkilediğini görmüşlerdir..
İki saate yaklaşan programın sonuçlarını özetlersek, Ankara’da son 15-20 yıldır;
Ø Şehir planlama ilkelerine, standartlarına ve kamu yararına aykırı uygulamaların yapıldığı, kentin denetimsiz ve plansız her yöne yayıldığı, arsa spekülasyonunun arttığı,
Ø Mimarlık adına daha çok Dubai kopyası, Ankara kent kimliği ile bağdaşmayan yapıların çoğaldığını, kente kimliğini veren yapıların birer ikişer yok edildiğini,
Ø Ulaşım planlama ve mühendisliğinin çağdaş uygulamaları olan, toplu taşımacılık yerine alt üst geçit ve kavşaklarla bireysel taşımacığın desteklendiğini, kent içi yolların birer sürat yoluna dönüştürüldüğünü, kazaların özellikle yaya ölümlerinin arttığı,
Konularında fikir birliğine varıldı!
En temel kentli ve yaşam haklarından biri olan engellenmeden, yavaşlatılmadan ve geciktirilmeden "yürümek hakkı" söz konusu düzenlemelerle engellenmekte ve kısıtlanmakta …
Yani ana yollarında, bulvarlarında yürünemeyen ancak arabayla dolaşılan bir Başkent!
Düzenlemelerle kentlilerin en doğal hakkı olan yürümek, yaya olarak erişim hakkı taşıtlara öncelik ve ayrıcalık sağlanması amacıyla ortadan kaldırılmakta…..
Yaya bölgeleri yerine katlı otoparklar, bulvar yerine otoyollar işte çağdaş Başkent!
Özellikle dezavantajlı ve hareket engelli grupların (fiziksel ya da psikolojik özürlü, hasta, yaşlı, hamile, sakat, bebek arabalı, çocuk ve yük taşıyan, kapalı mekân korkusu bulunan v.b.) erişimi ve hareketleri, merdiven inme-çıkma, yer altındaki kapalı mekânlara zorla yönlendirilme ile zorlaştırılmakta, yolları uzatılmakta, geciktirilmekte ve bü­yük ölçüde kısıtlamalar getirilmekte…. Zaten, hepimiz Çin Olimpiyatları’na girsek, pek çok dalda madalya alabiliriz sanırım, uzun atlama, atletizm, maraton, engelli koşu ve benzerinde tecrübeli olduğumuzdanJ
Hasta, özürlü vatandaşlarımızın can güvenliği de tehlikeye girmekte, alt geçitleri çeşitli engelleri nedeniyle kullanamayacak durumdaki (özürlü, kalp ve benzeri rahatsızlığı olan, yaşlı, hamile, bebek arabalı v.b.) vatandaşların özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanarak, kullanmaya zorlandıkları alt geçitler ve yer altındaki kapalı mekanlarla sağlıkları da tehlikeye atılmakta...
Zaten, ölen ölür sağlam kalan bizimdir ana fikri ile yapılıyor herhalde bu uygulamalarJ
Bu durum insan haklarına, temel özgürlüklere, çağdaş kentsel yaşam standartlarına ve toplumsal eşitlik ilkelerine aykırı….
Diyor 20 civarında sivil toplum kuruluşundan oluşan Ankaram Platformu.. Ama dinleyen var mı??
Bu düzenlemelerle kentlilerin yaşam hakları sınırlanmakta, toplum içindeki dezavantajlı gruplardaki insanların mağduriyetleri daha da artırılarak kent merkezini kullanabilme şans ve özgürlükleri kısıtlanmakta…..
Aşağıda örnekler var bu konularda….

7 milyon YTL’lik kuyrukEray GÖRGÜLÜBÜYÜKŞEHİR Belediyesi’nin Çankaya’daki trafik akışını rahatlatmak amacıyla 7 milyon YTL’ye malettiği Kuğulu Kavşağı’nda sabah ve akşam oluşan araç kuyrukları sürücüleri çileden çıkartıyor. BÜYÜKŞEHİR Belediyesi’nin Rusya Büyükelçiliği ile anlaşmaya varmadan inşaatına başladığı Atatürk Bulvarı’nın tamamlanmasına karşın bulvardaki bir bölümün hala açılamaması Kuğulu Park’ın önünde de tıkanıklığa neden oluyor. Rusya Büyükelçiliği’nin önündeki bölüme izin vermediği yol "Kremlin çıkmazı"na dönerken, Kennedy Caddesi’nden gelen araçlar bulvar üzerinden Kızılay’a dönüş yapamadığı için Kuğulu’ya kadar çıkarak geri dönmek zorunda kalıyor.Özellikle sabah ve akşam saatlerinde oluşan kuyruklar, sürücüleri çileden çıkartırken bulvar üzerinde araçlar dakikalarca beklemek zorunda kalıyor. Koordinasyonunu Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Başdanışmanı Murat Doğru’nun üstlendiği altgeçit çalışmaları sırasında, Rusya’yla yaşanan krize dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül müdahale etmişti. Konu Kremlin Sarayı’na kadar taşınmış ancak bir sonuç alınamamıştı.Büyükşehir Belediyesi’nin yaklaşık yedi milyon YTL’ye mal ettiği kavşaktaki trafik sorununu bulvara koyduğu küçük dubalarla çözmeye çalışması da vatandaştan tepki çekiyor.
Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/ankara/7268649.asp?gid=140&a=641118


Ankara gar kavşak inşaatıT BMM ve YARGI önünde

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Gar Meydanı'na yapmayı planladığı köprülü kavşağının "Ankaram platformu"nun yaptığı basın açıklaması ile protesto edilmesinin ardından, CHP Ankara milletvekili Nesrin Baytok'da İçişleri Bakanının yanıtlaması istemli soru önergesi ile tepki TBMM gündemine"Ankaram Platformu" bileşenlerinden olan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası tarafından da yargıya taşındı. CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlaması istemiyle 12.03.2008 tarihinde TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde, Büyükşehir Belediyesi'nin TCDD Ankara Gar Meydanı'nda yapmayı planladığı köprülü kavşak projesini gündeme getirdi. Sivil toplum kuruluşlarının bu projeye, "Tarihsel dokuyu zedeleyeceği, ağaçlara zarar vereceği, yolların daralması nedeni ile ambülans ve itfaiye hizmetinin zafiyete uğrayacağı" gerekçesiyle karşı çıktığını hatırlatan Baytok, "Bu projeye ihtiyaç duyulmasının gerekçesi nedir?" sorusunu yöneltti.
Baytok, soru önergesinde şu sorularının yanıtlanmasını istedi:
Köprülü kavşak projesi hangi tarihte hazırlanmıştır? Böyle bir projeye ihtiyaç duyulmasının gerekçeleri nedir? Bu proje için TCDD'den görüş istenmiş midir? İstenmiş ise, hangi tarihlerde istenmiştir ve gelen yanıtların içeriği nedir? TCDD'nin projeye Mart 2007 olumsuz görüş bildirdiği, ancak Mayıs 2007'de olumlu görüş verdiği doğru mudur? Eğer doğru ise, 2 ay içinde ortaya çıkan hangi gerekçeler bu karara dayanak oluşturmuş mudur? Kent tarihi açısından böyle önemli bir proje için iki ay içinde iki farklı görüş bildiren kamu görevlileri hakkında herhangi bir inceleme başlatılmış mıdır? Bunun yanında "Ankaram Platformu" bileşenlerinden olan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi veTMMOB Peyzaj Mimarları Odası tarafından yargıya taşındı. Kaynak : http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=256

Diğer bazı sonuçlar ;
Ø Peyzaj mimarlığının ilkeleri dışında, döviz harcanarak yurt dışından getirilen ağaçlarla anayol refüj ağaçlandırılması yapıldığı, değerli yer altı sularının çekilerek bunların sulandığını,
Ø Tarihsel çevrenin koruması yerine, özellikle Ulus’ta yıkım ve yenilenmeyi hedefleyen projeler ve uygulamalar yapıldığı, Cumhuriyet dönemi yapılarının (havagazı fabrikası gibi) yıkıldığı, yıkılmak istendiğini,
Ø Jeoloji mühendisliğine ve zemin mekaniğine aykırı çürük zeminlerde çok katlı yapılaşmalara izin verildiği, vadi tabanlarının, derelerin üstlerinin kapatılarak imara açıldığı,
Ø Tarım toprakları ve su havzalarının elden çıkarıldığı, koruma planları yerine imar planları yapıldığı ,
Ø Tüm bunlara yönelik birçok meslek odası ve sivil toplum örgütünün, üniversitelerin uyarılarına karşın bilime, sanata ve kültüre aykırı, bilim dışı uygulamaların giderek arttığı,
Dile getirdi konuşmacılar…
Çağdaş şehircilik ve kent planlama bilimi, kentin sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlerin en üst düzeyde yoğunlaştığı yer olan kent merkezlerinin kentin bir odak noktası olarak planlanması, büyük bir çabayla korunması ve sürdürülebilir kentsel gelişme için mevcut değerlerin ve olanakların yıpratılmadan geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Ulus konusundaki gelişmeleri daha önce de yazmıştım hatırlayanlar vardır..Yani yıksalar Ulus’u da yerine daha iyisini koyacaklar mı acaba düşünmeden geçemiyorum bazen!
görülüyor …
Sonuç olarak ; Ankara’nın doğal ve tarihsel çevresinin, kent kimliğinin yok edilmesinin engellenmesi ve keyfi belediyeciliğe karşı kentin savunulması amacıyla bir “BAŞKENT KANUNU” çıkarılması gerektiği ortaya konuldu…
Birçok medeni ülkede çıkarılan bu kanun ile keyfi ve plansız uygulamaların önlendiği biliniyor..
Başkent Kanunu ile yerel yöneticilere kente ve kent halkına karşı daha saygılı, düşünceli ve akılcı davranmaları gerektiği hatırlatılmakta..
Sonbaharda alt/üst geçitlere, kavşaklara dikkatli girin, yağmur yağarsa kaygan olabilir..
Kalın sağlıcakla..

Wednesday, August 6, 2008

GENÇLİK PARKI GENÇLEŞİYOR!






















GENÇLİK PARKI GENÇLEŞİYOR
“İncesu Deresi’nin taşkın alanı olan bataklık, toplam 275 bin metrekare arazi, şehrin büyük park ihtiyacını karşılamak üzere hazırlanmaya karar verilir. Kararın verildiği tarih 1936, tasarlayıcısı ise Fransız Theo Leveau’dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Gençlik Parkı’nın inşası için 600 bin lira tahsis edilir. O yıllarda nüfusu 122 bin 270 olan ve çevresi boş araziyle çevrili, susuzluk çekilen Ankara için park öylesine önemli bir projedir ki, her türlü fedakârlık göze alınır.
İncesu mecrası temizlenecek ve üzeri kapanacaktır. Filtre istasyonundan 40 milimetrelik borularla saniyede 150 litre akacak su getirilecektir. Meydanda büyük bir havuz olacak, üzerinde bir adacık bulunan havuzda, motor ve sandallar yer alacak ve ayrıca adaya iki de köprü yapılacaktır. Parkta gül bahçesi kahve ve gazinolar, Ankara ikliminde yaşayabilecek kuşlar için bahçe, açık hava halk tiyatrosu, çocuk bahçesi, labirent, yüzme havuzu, atlılar için 2 bin 200 metre uzunluğunda gezi yolu bulunacaktır. Önceleri askıya alınan projeden sonraları tamamıyla vazgeçilir.
1939 da inşaata yeniden başlanır ve 1941 yılının Ağustos ayında deneme amaçlı parkın havuzuna su verilmeye başlanır.
19 Mayıs 1943’de Gençlik Parkı, Başbakan, Meclis Başkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri ve milletvekillerinin katıldığı bir törenle açılır. Başkent’in artık büyük bir parkı vardır…
Gençlik Parkı kısa sürede Başkentlilerin sosyal yaşamında önemli bir yere oturur. Hafta sonu aktiviteleri, memur ailelerinin gazino ve piknik keyifleri giderek yeşeren bu büyük havuzlu parkın etrafında sürmeye başlar. Ankara hatırası fotoğrafların hemen hemen çoğunun fonunda Gençlik Parkı yer alır. “

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Basın Yayın Md. Haziran, 2008











Çocukluğumuzun, gençliğimizin en güzel anıları arasında ailece Gençlik Parkı’na gidilip, Göl kenarında oturmak, biraz pahalı gelmekle birlikte –ne de olsa 4 çocuklu bir memur ailesi idik- bir keyif olarak semaver söylemek, annemin hazırladığı köfteler, dolmalar, börekleri yiyerek, gölde kürek çekenleri izlemek vardı….
1960’lı yılların sonlarında Ankara’lı olmaya başlayan ailemiz için kentlileşmenin en güzel yönlerinden, yerlerinden biri idi Gençlik Parkı..
Bazen kürek çekenlere biz de katılır ve kardeşlerimle sıra ile kürek çeker, hatta su bisikletine binerek yeşil mavi suyu üstümüze sıçratır azarı yerdik..Havuza girenler olurdu ama cezasız kalmazdı..En muhteşemi ise, metrelerce yukarı fışkıran suyun altında yanıp sönen ışıklarla su-ışık gösterisini izlemekti..Özellikle “Vapur Lokantası” ndan geceleri Kale’nin aydınlatılmaya başlanan manzarası muhteşemdi..
Tabii Lunaparka girmeden olmaz, halka atmak, tüfekle atış, dönme dolap hele en keyiflisi çarpışan otolar.. Araba sürmenin zevkine varmak için geneiş ringlar çizerdim piste ama gene de mutlaka ve mutlaka biri ile çarpışırdık..Tabii şehirde araç yoğunluğu ve yolların yetersizliğinden bu günkü kadar şikayet de etmezdik tabii..
Hediyeli ip çekişlerinde kazanılan ıvır zıvırlar –genellikle mandal, düdük, sepet, plastik malzeme en ucuzundan-, bol sulu dondurmalar, limonsuz limonatalar, peynirsiz tostlar, nadiren kazanılan sigaralar –içmesek de- , oyuncak bebekler, hediyeler, gürültü, avaz avaz Zeki Müren, Nuri Sesigüzel, nadiren Beatles….
Geceleri ışıl ışıl, rengarek salıncaklar, rüya alemi misali dönme dolap, çarpışanlar daha sonra daha teknolojik aletler… Atlı karıncada yukarı aşağı salınmalar, kardeşlerin peşinde koşuşturmalar.. Zühal dur, Seval ağlama, Meral sen büyüdün kardeşlerine bak! Tabii abi olmak da kolay değil sorumluluk istiyorsa da Allahtan anne baba var!
Gürültü patırtı içinde dolaşıp yorulmalar ve dondurmacı Şişman’dan dondurma yiyip –öldüğü zaman çok üzülmüştük- gölgeli çardak altında yürüyüş..Zaman zaman Göle nazı bir boş bir bank bulmanın keyfi!
Gölün – göl o zaman kocaman gelirdi bize..- kenarında oturmalar.. Hele sonbaharda Abant gibi gölün üzerine süzülen salkım söğütler..
Hemen her 4 Ankara kartpostalının birinde Gençlik Parkı yer alıyordu..(Koleksiyonuma şöyle bir baktım da diğerlerinde de sırası ile Anıtkabir, Ankara Kalesi ve Ulus Heykeli!)











Sağlık Müzesi’nin önündeki adamın içi dışına çıkmış, mekanik ve ışıklı iç organlarını merakla izlemeler.. Yanıp sönen Gazinolardaki panolarda yer alan Rus revüsü kızlarJ
Ve de en güzeli adımı taşıyan “Mehmetçik Treni” !! Makiniste yakın vagonu kaparsan keyfine diyecek yok! Tünele girerken düdük öttüren koca bir tren gibi gelirdi bize belki de 1/20 ölçekli Mehmetçik Treni ! tüm gençlik parkında köprüler, yarmalar, tüneller, galeriler yer altı istasyonları ile sanki olağan üstü bir yolculuktu.. Disneyland nasıl ise şimdiki çocuklar için gençlik parkı da öyleydi bizim için..
Sanırım babamın doktora, doçentlik tez çalışmaları ve yoğunluğu, sene içinin hızlı temposu içinde nadiren gittiğimiz, ancak dönem sonu hediyesi olarak götürüldüğümüz bir hayal dünyası idi Gençlik Parkı.. Önceleri para verilip girilen bir yerdi, duvarlarla çevrili, sonra sanırım karayalçın döneminde duvarlar kalktı, çevresi açıldı, giriş ücretsiz oldu ve bir gün geldi Mehmetçik Treni’nin olduğu yerde koca bir çukur kazıldı..hakiki tren geçecek (metro) dediler.. Yıllarca sürdü kazılar ama giden Mehmetçiklerin bazılarının geri dönmemesi gibi trenimiz de geri dönmedi hiçbir zaman.. Lunapark bozuldu, geceleri ailelerin dolaşamayacağı karanlık, izbe yerler oluştu Parkın içinde.. buna çöküş deniyor merkez parklarının yaşam süreci içinde..
Önce Atatürk Kültür Merkezi içine alınınca sevindik, ama AKM alanı da 20 yılda bir arpa boyu gidemedi düzenlenemedi.. ortasına yapılan kültür amaçlı binası haricinde,Ankara’lının arada sırada fuar, servi amaçlı gittiği ama genelde ıssız terk edilmiş, “Atatürk” adına yakışmayan bir yer oldu.. neden çevre düzenlemesi yapılmadı, bilinmez..Ama, sevgili yüksel özten hocamızın güzelim peyzaj projesi yıllarca bir türlü uygulanamadı.. sevgili Özgür Ecevit abimizin yarışma ile kazandığı “Opera” gibi uygulanamadı, uygulanmadı, uygulattırılmadı belki de..

Resimler http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=317 alınmıştır


Gençlik Parkı 1940 ve 50’li yılların en gösterişli rekreasyon alanı olarak benimsenirken, Ulus’ta yer alan kentin tarihi merkezi giderek Kızılay Yenişehir’e doğru taşınmaya başlar. Değişen şehir merkezinin etkileri ilerleyen yıllarda Gençlik Parkı üzerinde de kendini gösterir. Parkın konuk ettiği kitlenin niteliği her geçen yıl biraz daha değişir ve Başkentliler büyük havuzlu, havalı parklarından uzaklaşmaya başlar. Parktaki kültürel değişim eğlence alanlarında kendini gösterir, gazinolar değişir, suç oranı yüksek bir mekân haline gelir. Artık neredeyse ailelerin korkarak yanından yöresinden geçtiği bir yerdir Gençlik Parkı.


Büyükşehir Belediyesi, son yıllarda ailelerin gitmek istemediği, insanların rahatça gezemediği Gençlik Parkı’nı yeniden düzenlemek için Milli Komite’den izin alarak çalışmalara başladı………………………..
Park’taki sosyal ve kültürel faaliyetlerin sayısının arttırılacağını, havuzun tarihi dokusuna dokunmadan temizlenerek, yeniden revize edileceğini, çevresinin ise yıkılarak yeniden düzenlenip, vatandaşların rahat bir şekilde gezip, oturup dinlenebileceği bir mekân haline getirileceğini kaydeden Başkan Gökçek, alan içerisinde gençlik merkezi, kültür merkezi, kapalı otopark, kabul salonu binaları ile kültür-sanat-eğlence aktivitelerinin yer alacağı, Ankaralıların rağbet edeceği önemli gezi ve eğlence merkezlerinin bulunacağını kaydetti. Başkan Gökçek, “Burası için yeni projeyi hazırladık. İhalesini tamamladık. Çalışmalara hızlı bir şekilde başladık” dedi. …………..

Bunların her biri kültürümüze, çağdaşlığa vurulan bir darbe idi bence ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanı ile “Bataklıktan” “Bostan”lardan çağdaş bir kent parkı yaratan heyecan yok edilmeye yüz tutu.. Gençlik Parkı “Hergelen” meydanının karşısında adını bu meydandan alan hergelen’in, ayyaşların, kimsesizlerin, kapkaççıların, esrar-kadın pazarlayıcıların, işportacıların mekanı oldu.. Bir de evlilik yaşantısına adımını atmanın heyecanını yaşayan çiftlerin “Nikah Salonu” kaldı bakımsız ve derbeder haliyle..



…..uygarlıktan nasibini alamamış; etkin ve yetkin takımı, onların ve onlarla birlikte memleketi çoraklaştırıp çölleştirmeye soyunmuşların, büyük mimarlık tarihçimiz, Doğan Kuban'ın demesiyle kültürsüz bir uygarlık olabileceğine, ya da uygar olunmadan kültürlü olunabileceğine inanan yöneticilerin ortalıkta cirit attığı bir pazaryerinde Gençlik Parkı'ndaki o güzelim-görkemli köprüyü iki günde yıktılar.
http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=317

Yollar çocukların, hamilelerin yürümesine elvermeyecek kadar bakımsız, havuzu boşaltılmış, ıssız , gürültülü çarpık çurpuk yapıları ile terk edilmiş, lunapark, gazino tabelaları ile, meyhaneleri ile..
Yeni bir haber geçtiğimiz ay güzelim Köprüsü de yıkıldı havuz’un üzerinde simge gibi yükselen Park’ın..
Bir haber daha,

Gençlik Parkı, yeniden ele alındı, canlanıyor, yeniden “Gençleşecek” ! Altınpark’ın, Göksu parkı’nın ve daha nicelerini tasarlayıp uygulamaya koyan peyzaj mimarı, Öner Tokcan’ın projesi uygulanıyor.. Bu haber ile yeniden ümitlendim, ilk işim Gençlik Parkı açılınca kızlarımı götürmek olacak anılarımızın mekanına..Belediye’yi ve proje müellifini o zaman kutlayacağım..Umarım anı mekanlarımız korunmuştur..Hep GENÇ kalmanız dileklerimle!!



Avrupa ve Türkiye’de birçok projeye imza atan Öner Tokcan da, şimdiye kadar yapılmış en büyük kentsel park unvanını elinde bulunduran Harikalar Diyarı ile Altınpark ve Dikmen Vadisi 2. etap projelerini de kendilerinin yaptıklarını belirterek, Gençlik Parkı’nın yeniden modern bir görünüme kavuşturulması için çalışmalara başladıklarını belirtti. Tokcan, parka yönelik yapılan eleştirileri haksız bulduğunu söyledi.
Öner Tokcan, eleştirilerin daha projenin ne olduğunu bilmeden yapıldığını kaydederek, “Eleştiriye açığız. Ancak projeyi bilmeden eleştiri yapıyorlar. Benim Gençlik Parkı’na yapılacaklara ilişkin temel düşüncem, parkın fonksiyonunu ve estetiğini, son zamanlardaki bozulmalardan arındırarak iade etmek. İçindeki tesisleri, güncelleştirerek, yeniden hayat kazandırmak. Burada projeyi bilmeden eleştirmeleri beni son derece üzüyor. Parkın son yıllarda bozulmuş olan estetiğini ve güzelliğini kazandırarak vatandaşlara iade edeceğiz” dedi.
Not: Sanırım makette Köprü görünüyor yeniden yapılacak..Havuz Formu da değişmemiş görünüyor..Yıkılışına üzülenler için

Wednesday, April 9, 2008

Ankara'nın Bir "Su Politikası" var mı?

Susuz Yıllara Doğru Ankara!
Bir “SU” Politikamız Var mı??

Jeoloji Mühendisleri Odası, örnek bir kent olması gereken başkent Ankara'nın, bugünlerde yaşamsal bir sorunla karşı karşıya kaldığını belirterek, sadece son 5 yılda yeşil alan sulaması yeraltı sularından yapılsaydı, Ankara'nın bugün su kesintisiyle karşı karşıya kalmamış olacağını öne sürdü. Jeoloji Mühendisleri Odası'ndan yapılan yazılı açıklamada, yaşanan sorunun kaynağının asıl olarak kuraklık olmadığı, özellikle aklı, planı, bilimi, mühendisliği bir kenara iten, uzman kuruluşların ve meslek odalarının görüşlerini dikkate almayan, popülist, günlük çözüm üretebilen, faydacı bir yönetim tarzını benimseyen siyasal iktidarlar ve yerel yönetimler ve yöneticiler olduğu savunuldu.
Ankara'nın bugün uzun süreli su kesintilerine başlamış olmasının sorumlusunun doğrudan küresel ısınma olmadığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve dolayısıyla ASKİ olduğunun iddia edildiği açıklamada, Gerede-Işıklı projesinin başlangıçta, Gerede'den yani Batı Karadeniz havzasına dökülen Gerede suyunun pompajla Çamlıdere Barajı'na basılmasını içerdiği belirtildi. Projenin birinci aşamasının 2003 yılında tamamlanmasının planlandığı ve projenin DSİ tarafından bir protokolle ASKİ'ye devredildikten sonra yaklaşık 30 kilometrelik tünel vasıtasıyla Çamlıdere Barajı'na aktarılması şeklinde yeniden planlandığı ancak, proje değişikliğinden başka ASKİ tarafından bu güne kadar Gerede Işıklı sistemiyle ilgili hiçbir şey yapılmadığı ileri sürüldü. ASKİ'nin Gerede sisteminden sonra hayata geçecek en son ve yedek proje olan Kızılırmak projesini devreye sokmak durumunda kaldığının ifade edildiği açıklamada, "Kızılırmak projesinde de iki önemli sorun bulunmaktadır. Birincisi sülfat oranının yüksek olması ve ağır metaller içermesi nedeniyle önemli sağlık sorunlarını getirebilecek olması ve ikincisi ise, yaklaşık 500 metre gibi bir kot farkının bulunması nedeniyle maliyetinin yüksek olmasıdır" denildi.
http://www.haberler.com/ankara-daki-su-sorunu-haberi/

Geçtiğimiz yaz “Susuz Yaz” filmi Ankara’da da gerçek oldu...Salgın hastalık tehlikesine kadar varan su kesilmelerini yaşadık hep birlikte..
Yetkililerimiz “Ankara’yı birkaç haftalığına terk edip eş dost ve akrabalarımızın yanına gitmemizi”, ya da “susuzluğa alışıp yeni yıkanma ve kullanma teknikleri geliştirmemizi” istediler..Sonuçta herkes kova, bidon, depo, hidrofor vb depolamaları ile sağlıksız da olsa su gereksinimini karşıladı..
Biz de zaman zaman site içindeki kuyu suyuna klor atıp kullandık..Hasta haneler ameliyat yapamadı, elçilikler resepsiyonlarını erteledi susuzluk yüzünden..
Kesinti sonrası verilen tazyikli su ana boru hatlarını patlatınca bir hafta 10 gün su yüzü görmeyen mahalleler oldu. Yani en ilkel dediğimiz Afrika kabileleri gibi yaşamaya alıştık ellerimizde kovalarla tanker peşinde kuyruklarla evlere şenlik bir “Çağdaş Başkent” görüntüleri tüm dünyaya yansıdı..Zaten kadınlarını çağdaş olmayan kıyafetlere ve görüntülere layık kılan bir toplumun ne yazık ki Başkenti de çağdaş değildi zaten!
Doldurduğumuz kovalarda ayaklarımızı yıkadıktan sonra kalan suyu başınıza dökün diye akıl veren anlı şanlı büüyüklerimiz (sanki tersi daha doğru geliyor ama öyle miydi tam hatırlayamadım!), kışın yağan kardan, yağmurdan sonra artık sanki hiçbir şey olmamış gibi “barajlarda şu kadar doluluk var”, “Kızılırmak suyu Ankara’yı kurtaracak” gibi mesajlar veriyorlar..
Ama teknik veriler, hem barajlardaki doluluğun çok az olduğunu, Kızılırmak suyunun da ağır metallerle kirletilmiş olduğunu söylüyor..Çamlıdere Barajı’ndaki doluluk oranına gelip geçerken bakıyorum da, eskiden hiç gözle görülmeyen kilometrelerce uzanan bir sıra tepenin barajın dibinden ortaya çıktığını görüyorum.. Baraj Gölü zaten kışın çevresi karla kaplı iken bir ovadan farksızdı! Buzlar eridikten sonra ise bu günlerde küçük bir gölet gibi görünüyor anlı şanlı Çamlıdere Baraj Gölü..
Global ısınma denilen felaket ise giderek kapımızı daha çok çalacak gibi görünüyor.. Sevgili Barbaros hocamız İç Anadoluda giderek daha kurak yazlar yaşayacağını, mevsimlerin değişeceğini, havaların daha istikrarsız daha değişken olacağını söylüyor.. Hatta farklılaşan flora ve faunadan örnekler veriyor.. Şu meşhur et yiyen örümcek gibi, Ankara Üniversitesi bahçesinde yaşayan papağanlar gibi, ya da Anadoluda pek rastlanmayan kestane ağacı gibi..
Ancak önemli bir gerçek ise yağışların daha az olacağı, yazların daha sıcak ve kurak geçeceği giderek..

http://www.cnnturk.com/images/anasayfa/kurak2872.jpg

Bütün bunları bu güzel bahar ayında sizlerin moralini bozmak amacıyla yazmıyorum tabii ki..Ancak herhalde suyu olmayan, giderek de daha az yağış alacak bir bölgede yaşadığımızı unutmamanızı diliyorum.
Yer altı sularının giderek azaldığı, göllerin, sulak alanların giderek ovalaştığı bir İç Anadolu’da yaşayacağımızı unutmayalım.

Tabii aslında sormak istediğim soru tam olarak da şu: “Acaba Ankara’da Bilimsel Su Politikamız ve Stratejimiz var mı?”
Bu yıl yaşanan kuraklığın geçici olduğunu düşündüğünü belirten Eroğlu, Ekim ayından itibaren yağışların başlamasını beklediklerini söyledi. Türkiye’de ihtiyacın 10 katı su olduğunu ifade eden Eroğlu, suyun iyi kullanılmasının ve gerekli yerlere aktarılmasının önemli olduğunu vurguladı. Bakan Eroğlu, “Bu seneyi atlattığımız zaman problem kalmayacak. İstanbul ve Ankara’daki su problemlerine de biz el attık ve su kesintilerini ortadan kaldırdık. Bundan sonra da su kesintileri olmayacak” dedi.
http://images.google.com/imgres?imgurl=http://www.ntvmsnbc.com/news/
http://www.hafif.org/imaj/gkaraarslan/su-bitti.jpg

Bu soruyu tüm yerel ve merkezi yöneticilerimize sormak ve güvenilir cevaplar almak istiyorum. Çok merak ettiğimden değil, çocuklarımın ve sizlerin çocuklarının nasıl bir Ankara’da yaşayacaklarını merak ediyorum. Siz de ediyorsunuzdur..

Hala “araç yıkamanın”, hala “refüj sulamanın”, hala “suyu sanayide istediği gibi kullanmanın”, “hala istediği gibiyeraltı suyunu çekmenin” vb. serbest olduğu bir Başkent’te yazın ne olacak?? Siz merak etmiyormusunuz??

…………bırakalım halkımız kalan suyla oynasın; Şarıl şarıl halı yıkasın hanımlarımız, şor şor araba yıkansın oto yıkamacılarımız, herkes ne istiyorsa yapsın, suyu harcasın babasının malı gibi.
Şimdi de seçilmişlerimiz su şakaları yapıyor halkımıza;Su sıkıntısı var, kesicez, Gidecek yeri olan gitsin; tatile gitsin kocamanlar (yaşlılar), çocuklar, çalışmayanlar, hahhahhahaaa....!!!........
http://buzlucam.blogspot.com/2007_08_01_archive.html

http://www.evrensel.net/fotolar/20070804/karikb.jpg

Yer altı sularının da tüketilmesini endişe içinde izliyorum. Arabamı Ankara dışında yıkarken bile Ankara’yı ve geleceği düşünüyorum. Salgın hastalıkların olmayacağı, çeşmelerinden sağlıklı, ağır metalsiz bilmem ne maddesiz suyun aktığı, kesintilerin olmadığı bir Başkent istiyorum! Bunun için bir “Su Politikası” ve “Su Stratejisi” nin var olup olmadığını bilmek istiyorum bir vatandaş olarak, bir Ankara’lı olarak.
Çocukluğumda hatırladığım anılarımı; “arka bahçeden kovalarla bidonlarla su getirmek”, “şu an yerinde onlarca apartman yükselen 11. Sokaktaki çiftlikteki kaynak suyu çeşmesinden su taşımak”, “sakalardan su almak”, “suyu küpe boşaltıp dibinde kurt var mı yokmu diye bakmak ve klor tabletleri atmak” gibi anılarımın çocuklarım tarafından da anlatılmasını istemiyorum!
Siz de istemezsiniz değil mi??

Sayın belediye başkanımız demiş ki " hemşehrilerimizden yağmur yağması için dua etmelerini istiyorum, daha önce de böyle bir sıkıntı yaşadık; hemşehrilerimizin duaları sayesinde yağmur yağdı, kurtulduk." İşimizin duaya kalmasını değil teknik ve bilimsel önlem alınmasını istiyorum. Siz de istersiniz değil mi??

Ayrıca, “Tuvaletlerde rezervuarların içine suyun miktarını azaltmak için tuğla ve kola şişesinin içerisine suyu doldurup içine bırakmalarını öneriyorum. Böylece her basınçta 1 litre sudan tasarruf etmiş olacağız. Bu biriktiği zaman binlerce tonluk bir su olur. Su varsa kullanırsın yoksa kullanamazsın." demiş..inanılacak gibi değil!
Milyon dolarlık bilmem ne hiper/süper/gros marketleri, gökdelenleri, altüst kavşakları yapılırken en hayati ihtiyacın karşılanamadığı bir Ankara’da yaşamalarını istemiyorum! Siz de istemezsiniz değil mi??






Ankara Barajları

Tasarrufa azami dikkat edilsin, en azından “kriz yönetimi” ile boşa akan sular tasarruf edilsin istiyorum lütfen! İnsanların sağlıklı, temiz ve güvenilir su kaynaklarından düzenli olarak yararlanabilecekleri bir “Su Politikası” geliştirilmesi gerekli diye düşünüyorum..
Siz de istersiniz değil mi??
Ankara’nın çevresindeki barajların doluluk seviyesinin doğru bildirilmesini ve önceden önlem alınmasını rica ediyorum..
Siz de istersiniz değil mi??
Su havzalarının koruma altına alınmasını, havzalarda yapılaşmaya izin verilmemesini en hayati bir önlem olarak düşünüyorum. Havzalardan değil otoyol geçirilmesini, bir aracın bile havzaya sokulmamasını, kurşunlu sulara mahkum edilmememizi düşlüyorum..
Siz düşlersiniz istersiniz değil mi??

Sapanca Gölü ve Abant Gölünde bile kurşun kirlililiğinin bulunduğu düşünüldüğünde kanser vakalarının neden bu kadar arttığını sormamak gerek tabii..




Kilometrelerce boru döşeniyor, milyonlarca dolar harcanıyor ve Ankara'ya Kızılırmak'tan, İstanbul'a Melen'den, Konya'ya Göksu'dan, Kocaeli'ne Sapanca'dan su taşınıyor. Ancak, çevre örgütleri projeleri ''taşıma suyla değirmen döndürmek'' olarak niteliyor.Çevre örgütlerine göre, büyükşehirlere su getirmek amacıyla yapılan "havzalararası su transferi"yle gelecek ipotek ettiriliyor.

http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&haberID=381657



Su politikası, plansız ve bilim dışı davranan yerel yönetimlere bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli bir konu..
Tonlarca suyu refüjlere aylarca boca edip, daha sonra yetişen çimleri, ağaçları söküp atıp yolları alt üst eden, ana aksları yaz boz tahtasına çeviren belediyelerimiz umarım hatalarını anlarlar ve kamu kaynakları ile birlikte “doğal” kaynakları da yok ettiklerini düşünürler bundan böyle..

Bol yağışlı ve “sulu” günler dilerim..

Kalın sağlıcakla..

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER

Thursday, January 31, 2008

SANAT HER YÖNÜYLE 'SANAT VE…'DE ELE ALINDI..

SANAT HER YÖNÜYLE 'SANAT VE…'DE ELE ALINDI...

Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin düzenlediği 8. Ulusal Sanat Sempozyumu, öğrenci yetiştirmeye çalışırken sanatsal üretimlerini de sürdüren önde gelen sanatçılarını buluşturdu.
Söz konusu etkinlik, 18–20 Ekim 2006 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe'deki Mehmet Akif Ersoy Salonu'nda gerçekleştirildi.
1985 Yılından beri “Türkiye'de Sanatın Dünü-Bugünü ve Yarını”, “Çağdaş Teknoloji ve Sanat”, “Ülke Kalkınmasında Sanatın Yeri”, “Kültürün Gelişiminde Sanatın Öncülüğü”, “Sanayi ve Sanat”, “Bilgi Çağı ve Sanat”, “Sanat ve Çevre” konularının ele alındığı sempozyumlar düzenleyen Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin 8. sempozyumunda sanata özgü bir konunun ele alınmasının yerine “Sanat ve…” ana başlığı altında Küreselleşme, Kurumsallaşma, Küratörlük, Galeriler, Eleştiri, (Yerel, Evrensel), Sanal, Sanat Fuarları, Bienaller, Simge, Kuram, Ütopya, Medya, Popüler Kültür, Yüksek Kültür konularının tamamını irdelenecek. Edebiyatçısından küratöre, heykeltıraşından eleştirmene, mimari ve kentleşme alanında yetkin pek çok sanatçı ve bilim insanının buluştuğu sempozyumda,
“Sanat Olanla Olmayanın Sınırı”,
“Ne Oldu Sanat Denilen O Büyüleyici Gizemli İşe?”,
“Ütopyada Sanat ve Özgür Zaman: Makineler İşe, İnsanlar Oyuna”,
“Müzede Modernliğin Kurulması ve Bozulması Louvre ve Bilbao Guggenheim: İki Müze, İki Küratör”,
“Sanatta Kavram, Sanatın Kavramsallaştırılması Ve Bir Bienal Girişimi”, “Küreselleşme Süreci ve Eğitim Sanat İlişkisi Üzerine Öznel Bir Değerlendirme”, “Sanat Eleştirisinde Feminist Bir Eleştiri Dili Yapılandırılabilir mi?”,
“ Sanat, Geleneğe Eklenmek”,“Yazınsal Metinlerde Derinlik Yöntemi ve Sanatsal Resimlere Yansıması”,
“Kültürel Öncü Sanat ve Medyanın Rolü Üzerine Bir Değerlendirme”,
“Edebiyatta Eleştiri ve Yazar Eleştirmen İlişkileri”,
“Global Kültüre Karşı Sanat Özgürlüktür” ,
“Sanat ve Küreselleşme”,
“Sanat ve Simge (Edebiyat, Resim, Heykel, Sinema ve Karikatür Alanlarından Örnekler)”,
“Sanat ve Kent: Anadolu'da – Yeniden – Kentsel Rönesans” (Bu sitede tam metin halinde bulabilirsiniz)
“Öznenin Makineleşen ve Sanallaşan Görüntüsü”,
“Resimde Simge”,
“Kültür ve Doğa Varlıklarının Korunmasında Yerel Yönetimler”,
“Sanat Eleştirisinde Özgün Yorum ve Yaratıcılık”,
“Mitleştirme ve Sanat: Sanatın İşlevi Üzerine Düşünceler”,
“Bir Popüler Kültür Panoraması”,“Küreselleşme, Sanat ve Dönemsel Etkiler”,
“Küresel Kültür Olgusunda Geçmiş ve Gelecek ile İletişim - Mimarlık Nesneleri”,
“Sanat, Sanatçı Bağımsızlığı ve Ortak İmge”,
“Yaratılan ve Yitirilen Bir Olanak: 4. İstanbul Bienali'nin Düşündürdükleri”,
“Sanatta Çağdaş Oluşumlar ve Resim” başlıklı bildiriler sunuldu..

Sanatçı ve bilim insanları (Alfabetik):

Doç. Dr. Abdullah Kaygı,Prof. Dr. Adnan Turani, Dr. Akın Sevinç,Ali Artun, Doç. Bedri Karayağmurlar, Arş. Gör. Bekir İnce, Canan Beykal, Y. Müh. Mimar Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Cengiz Ertem,Yrd. Doç. Dr. Ebru Gülbuğ Erol, Erhan Bener, Prof. Hasan Pekmezci, Arş. Gör. H. Müjde Ayan, Doç. Dr. İsmail H. Demirdöven, Doç. Dr. Mehmet Tunçer, Öğr. Gör. N. Şule Atılgan, Öğr. Gör. Önder Şenyapılı, Prof. Dr. Ruşen Keleş, Prof. Dr. Sevda Şener, Prof. Dr. Sevinç Özer, Prof. Dr. Simber Atay Eskier, Prof. Tansel Türkdoğan, Prof. Dr. Turan Erol, Prof. Dr. Veyis Özek, Arş. Gör. Gülay Dalgıç, Arş. Gör. Bilge Ataç, Yrd. Doç. Zekiye Sarıkartal, Arş. Gör. Zuhal Baysar

Bilgi için: http://www.gsf.hacettepe.edu.tr/sempozyum.htm

DOĞAL VE TARİHİ ÇEVRENİN KORUNMASI:SORUNLAR VE OLASI ÇÖZÜMLER

Sevgili Gönül Tankut hocamın yayınlanmış son yazılarından birini aşağıda okuyabilirsiniz..





DOĞAL VE TARİHİ ÇEVRENİN KORUNMASI:
SORUNLAR VE OLASI ÇÖZÜMLER




Türkiye’nin doğal ve tarihi çevresini yitirmesi, yoksulluk kadar büyük bir problemdir. Buna karşın yaygın koruma ne bir kriz, ne de bir trajedidir.

Tersine ileriye yönelik bir meydan okuyuştur.

Prof. Dr. Gönül TANKUT
(ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi)

BİLİM ve ÜTOPYA DERGİSİ, Mart 2003, Sayı 105, S.30-31


Türkiye coğrafyasında gerek kapsamlılığı gerekse etkinliği açısından çok önemli iki veri vardır. Bu iki veriyi, planlamanın hiçbir ölçeğinde göz ardı etme olanağı yoktur. Bu verilerden bir tanesi negatiftir ve ona karşı korunmamız gerekir. Diğeri ise pozitif olup onu da bizlere karşı korumak zorunluluğu vardır. Birinci veri risk duyarlılığı, ikincisi ise doğal ve kültürel mirastır. Risk planlaması ise, başka bir tartışmanın konusudur. Burada ele alacağımız konu doğal ve tarihi çevrenin sorunları ve olası çözümleridir.

21.yüzyılda ülkelerin doğal ve tarihi çevrelerini koruma becerisi ve başarısı, sadece doğal ve kültürel zenginlik olarak değil, aynı zamanda siyasal bir güç ve prestij kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kültür değerlerinin yansıma düzlemleri de kuşkusuz kentler olacaktır. Sahip olduğu kültürel ve doğal varlıklarının değeri ve kapsamı düşünülürse, Türkiye’nin tarihi ve doğal çevreyi koruma konusunda, sağlayabileceği başarı uygarlık yarışındaki en önemli ve değerli gücü olacaktır.

Korumanın üst politikaları :

Ülkemizde nedense en yaşamsal konularda bile, “üst politika” üretmek geleneği oluşmamıştır. Söz konusu politikaların üst olma ilkesi, ülkenin bütününün yararına olması ve de siyasal zorlamalarla rastgele değiştirilememesindendir.

Koruma, anayasamızda “sosyal haklar” başlığının altında yer almaktadır. Gerçekten korunmuş bir çevrede yaşamak, hem sosyal bir hak hemde sosyal bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi ile kamu yararı gibi temel bir veride güvenceye alınmış olacaktır.

Oysa geçmişte ne yaşanmıştır? Doğal ve tarihi çevreyi koruma toplumsal dinamiklere erişememiş ve kamu vicdanınca özümlenememiştir.

Doğal ve tarihi çevreyi korumanın üst politikalarına ışık tutacak görüşler:

Bu başlık altında pek çok fikir yürütülebilir, üst politikaların sayısı da zaman içinde artabilir. Burada sadece politikasızlığın zarar vermekte olduğu birkaç örnek üzerinde durulacaktır.

1- Projelendirilmiş ya da henüz fikir düzeyindeki ya da uygulamanın başındaki büyük baraj sistemlerinin çevre duyarlılığının sağlanması ve kültür mirasının olabildiğince su altında kalmaması için bir üst politika gerekmektedir.
Bilindiği gibi elektrik üretmek, vede kuru tarımı sulu tarıma döndürmek üzere
seçilen enerji kaynağı baraj sistemi ile sağlanmaktadır. Bu eylemin kararına yıllarca önce varılmış olup, uygulamada da epey yol alınmıştır. Ancak daha önceden hazırlanan projelerde sadece mühendislik koşulları maksimize edilerek çevresel ve sosyal veriler göz ardı edilmiştir. Şöyle ki; su altında kalarak yok edilecek kültür mirası ile, yerinden edilen köy insanlarının durumunun ne olacağı pek düşünülmemiştir. Nitekim, ortaya çıkan yaygın sorunların şimdi çözümlenmesi, için büyük çabalar sarfedilmekte olup, başarı güvencesi de yoktur. (Hasankeyf örneği gibi)

Demek ki baraj konumları seçilirken, yapısal sorunların yanı sıra kültürel veriler ile, sosyal değerlerin korunması da optimize edilmiş olmalıydı.

2- Kuzey ve güney sahillerimizin doldurulması uygulamalarına son verilmesi ve ulaşım sorunlarının planlı ve duyarlı bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir.

Ülkemizin kilometrelerce uzanan sahillerinde doğal sahil çizgisinin uzunluğu
gün geçtikçe azalmaktadır. Bu ise üç yönden çok zararlıdır. Çünkü sahillerin doldurulması ne fonksiyonel ne de ekonomiktir. İlk fırtına ile dolgular yıkılmakta olup sadece otoyol için ikinci bir izin genişletilmesiyle sorun çözülememektedir. Ayrıca çevre ile uyumlu başka çözümler de vardır. Oysa ileriye yönelik bir ulaşım üst politikası varolmadığından hala demiryolu ve deniz yolu ulaşımı kullanım dışı bırakılmaktadır.

3- Tarım kullanımları başka kullanımlara, örneğin yapılaşmaya açılmaktadır. Denilebilir ki şuanda ülkemizde tarım sektörü can çekişmektedir. Yerli ürünlerin yerini yabancılar almıştır. Bütün bu olumsuz verilerin nedeni de akıllı bir politikanın olmamasıdır.
4- Ormanların (ekonomik kalkınma söylemi ile) fabrika, (eğitimin kutsallığı söylemi ile ) vakıf üniversitesi ve benzeri bahanelerle tüketilemez olmasının kesinleşmesini sağlayacak politikalarda yoktur.

Bilindiği gibi Koç Üniversitesi’ne böyle bir imtiyaz verilmesi ve onların da
bunu kabullenmesi çok kötü bir örnek oluşturmaktadır.

5- Turizmin, doğal sit alanı içinde yer almasının yarardan çok zarar sağladığı göz ardı edilmemelidir.

İkinci derece doğal sit alanı içinde yapılaşma yasak olmasına rağmen turizme
izin verilebilmektedir. Ancak sonuç olarak hem kamunun malı olan sahil işgal edilmiş olmakta hemde sahilin ekolojik değerleri zarar görmektedir.

6- Tarımda, turizmde ve yapılaşma alanlarında enerji kullanımında ekolojik yaklaşımlar özendirilmelidir.

Genelde ülkemizde ekolojik yaklaşımlar yeterince vurgulanmış değildir. Şöyle ki, alternatif enerjinin kullanımı bir üst politika ile henüz yönlendirilmemektedir.

7-Koruma için (doğal yada tarihi çevre için) gerçek akçalı kaynaklar yoktur.

Korumanın disiplinli bir gelişmeye döndürülmesi için finansman sorununun çözülmesi gerekir.

8- Çevreye zararlı olan nükleer enerji santrallerinin enerji sorununu çözmede bir öncelik olmaktan çıkarılması zorunludur. (Akkuyu deneyimi önemli bir veridir.
9- Koruma mevzuatının imar, çevre ve turizm ile ilgili yönlerinin
bütünleştirilmesi gerekecektir, böylece koruma çok başlılıktan kurtarılacaktır.

Yukarıdaki örnekler devlet düzeyindeki politikalar olmalı, bunların değişen iktidarlarca desteklenmemesi sözkonusu olmamalıdır.

Üst politikaların Uygulanabilirliğini Destekleyecek Alt Birimlerin İşlevselliğine İlişkin Görüşler

1- Yasa gücündeki Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin daha isabetli ve
çevreye duyarlı olmasının sağlanması (Bu kararnameler bazen yasalara da ters düşebilmektedir.)

2- Taşınmaz sahiplerinin rant baskısını gidermek için “imar hakkı transferi” ilkesinin geliştirilerek uygulanması.
3- Kentsel sitlerin yaşayan şehrin bir parçası olduğu gerçeğinin unutulmaması ve çevre standartlarının ve belediye hizmetlerinin göz ardı edilmemesi.
4- Kurulların yeniden yapılandırılarak doğru ve gerçekçi kararlar üretmeye özendirilmesi ve kurum kararlarının yükseltilerek güçlendirilmesi,
5- Ören yerlerinin korunması, kazı ve yüzey araştırmalarının plan ve program çerçevesinde ele alınması ve buluntularının sistematik olarak yayınlanması.
6- Kentsel arkeolojinin kentsel gelişme ile optimize edilerek ve kentliler için sergilenerek kentsel kimliğin güçlendirilmesi.
7- Sivil toplum örgütlerinin tarihi ve doğal çevrenin korunmasında sadece yanlış müdahalelere tepki göstererek değil, onları sürekli izleyerek ve sorunların çözümlerine katkıda bulunarak destek vermesinin sağlanması.
8- Belediye Başkanlarına koruma olgusunun sadece seçmenlerin oyunu kaybetme korkusuyla değil, kent ve kentliler için kamu yararı sağlamakta bir fırsat olarak benimsetilmesi.
9- Kent yönetimi ve işletmeciliğinin kentlilerinde katılımını özendirecek bir anlayış içerisinde yürütülmesi.
10- Korumada merkez ve yerel yönetim ortaklığı, kamu ve özel işbirliği ve her aşamada kentli katılımının sağlanması.
11- Koruma alanlarında yaşayan kişilerin konuya çok yönlü sahip çıkarak hatta gönüllü denetçi rolünü üstlenmesi.
12- Koruma planlarının bugünkü halleriyle uygulamaya yönelik yöntem ve verileri içermemesi sorununun aşılması.
13- Koruma sürecinde olabilirlik sınırlarının doğru belirlenmesi.
14- Koruma sorunsalının zaman içerisinde gelişen ufkuna ayak uydurulması.

Sonuç:

Doğal ve tarihi çevrenin korunmasında üzerinde durulması gereken konu, korumanın olabilirliğinin artırılması gereğidir. Bu olabilirlik korumanın hem ekonomik hemde siyasal olabilirliğinin ve yapılabilirliğinin bilinmesi olarak anlaşılmalıdır. Örnek olarak tarihi konut birimlerinin belirli oranda konut sunumuna katılması, hem konut hem konut eksiğini bir ölçüde hafifletecek, hemde yaygın korumayı ekonomik kılacaktır. Olabilirlik ve yapılabilirlik, korumanın gerçekleşmesinin yerel dinamiklerle donatılmış olmasına bağlıdır. Yani verilen kararların arkasında geniş çaplı bir oydaşmanın varlığına ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle bu eylemde sosyal kapital çok önemlidir.

Siyasal olabilirlik ve yapılabilirlik, sürdürülebilir bir koruma modelinin güvencesidir. Şöyleki, kentlerimizin doğal ve tarihi çevre verilerine duyarlı kesimlerinde ekolojik sürecin olası zararlarını enaza indiren, buna karşılık kişilerin ekonomik ve sosyal beklentilerini engellemeyen bir koruma planlaması sözkonusudur.

Türkiye’nin doğal ve tarihi çevresini yitirmesi, yoksulluk kadar büyük bir problemdir. Buna karşın yaygın koruma ne bir kriz nede bir trajedidir. Tersine ileriye yönelik bir meydan okuyuştur. 21.yüzyılda ülkemizin hak ettiği saygınlığı kazanmak ve onu sürdürebilmek için ne kaderci nede çıkarcı yaklaşımlar çözüm olabilir. Burada sözkonusu olan problem çözücü bir biçimde sorunları göğüslemektir. Bu amaca erişmek için de vakit kaybetmeden bir koruma kültürü ve bunu etkin kılacak bir koruma diplomasisi oluşturmak zorunlu görünmektedir.

Saturday, January 19, 2008

İLKE KARARI 14 : Yapıların Tespiti Ve Korunmalarına İlişkin Konuların Değerlendirilmesi Aşamasında Dikkate Alınacak Esaslar

T.C.
KÜLTÜR BAKANLIĞI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA YÜKSEK KURULU
KARAR

Toplantı No. ve Tarih : 60 05.11.1999 Toplantı YeriKarar No. ve Tarihi : 663 05.11.1999 ANKARA

İLKE KARARI

Taşınmaz Kültür Varlıkları İle Korunması Gerekli Kültür Varlığı Özelliği Gösteren Yapıların Tespiti Ve Korunmalarına İlişkin Konuların Değerlendirilmesi Aşamasında Dikkate Alınacak Esaslar

Taşınmaz kültür varlıkları ile korunması gerekli kültür varlığı özelliği gösteren yapıların tespiti ve korunmalarına ilişkin Danıştay 6. Dairesinin 11.11.1997 gün ve 1996 / 3313 esas, 1997 / 4875 sayılı kararı, 16.6.1997 gün, 544 sayılı ve 14.7.1998 gün, 590 sayılı ilke kararları uygulamada çıkan sorunlar ve mevzuatla çelişen hususlar gözönüne alınarak aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

Taşınmaz kültür varlıklarının ve korunması gerekli özellik gösteren binaların tesbiti ve korunmalarına ilişkin konuların değerlendirilmesi aşamalarında;

Her türlü yapı tarzında ve doku özellikli yerleşmelerde korumaya değer sivil mimari örneklerinin toplu şekilde bulunduğu hallerde, bir bütün içinde yer alan tek parsel ölçeğinde karar almadan önce bütünlüğü verecek yapı adası veya sokak ölçeğinde alanın tescil edilmesine, mevzuatta yer almayan tanımların (kültür sokağı vb) verilmemesine,

Yakın çevresi önemli olmayan durumlarda ise doğal olarak parsel ölçeğinde karar alınabileceğine,

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 16.6.1997 gün, 544 ile 14.7.1998 gün, 590 sayılı ilke kararlarının iptaline, karar verildi.

BAŞKAN
Prof.Dr.O.Tekin AYBAŞ
Müsteşar


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
ÖKMEN (Özgün) DÖRTLEMEZ (Abdullah) AVCI (Nadir) YARDIMCI (Nurettin) AKAR (Haluk)
Başbakanlık Müsteşar Kültür Bak. Kül.ve.Tab.Var.Kor. Vakıflar Gn.Md Turizm Bak.
Yardimcısı Müsteşar Yard. Gn.Md.V. Yat.Gn.Md.


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
DUYGULUER (Feridun) BAHADIR (Ali) ÜNAL (Mete) UYDAŞ (Nurcan)
Tek.Arş.ve Uyg. Orman Gn.Md.Yrd..
Gn.Md.V.
(Bulunmadı)

ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
TUNCER (Orhan Cezmi) ERUZUN (Cengiz) BİLGİ (Önder) GÖK (Tamer)
(Bulunmadı)

İLKE KARARI 13 :Tescil Kaydı Bulunmayan Taşınmaz Kültür Varlığı Özelliğindeki Yapılar Ve Yapı Elemanları

T.C.
KÜLTÜR BAKANLIĞI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA YÜKSEK KURULU
KARAR

Toplantı No. ve Tarih : 60 05.11.1999 Toplantı YeriKarar No. ve Tarihi : 662 05.11.1999 ANKARA



İLKE KARARI

Tescil Kaydı Bulunmayan Taşınmaz Kültür Varlığı Özelliğindeki Yapılar Ve Yapı Elemanları


Danıştay 6. Dairesinin 11.11.1997 gün ve 1996 / 3313 Esas, 1997 / 4875 sayılı kararı gözönüne alınarak 14.7.1998 gün ve 591 sayılı ilke kararı ile 19.4.1996 gün ve 428 sayılı ilke kararı aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı envanterlerinin tamamlanmamış olması nedeniyle;

a) 2863 sayılı Yasaya göre taşınmaz kültür varlığı özellikleri taşımakla birlikte henüz tespit ve tescili yapılamamış olan yapıların,

b) Kamu kurum ve kuruluşlarınca kullanılan ve yapıldığı dönemin mimari özelliklerini taşıyan yapıların,

c) Erken Cumhuriyet Dönemi Yapıların,

Koruma kurulu görüşü alınmadan yıktırılmaması yönünde gerekli önlemlerin, ilgili belediyesi (veya valilik) ile varsa koruma kurulu müdürlüğü, yoksa müze müdürlüğünce alınmasına,

Koruma kurulunca tescili gerekli görülmeyen taşınmazlar içindeki, tarihi değeri olan ahşap, cam, maden, taş, alçı ve benzeri malzemelerden yapılmış yapı elemanlarından, taşınır kültür varlığı olarak korunmasında yarar görülenlerin, kültür varlığı olarak ilgili müze müdürlüklerince korunmasının sağlanmasına,

14.7.1998 gün ve 591 sayılı ilke kararı ile 19.4.1996 gün ve 428 sayılı ilke kararının iptal edilmesine, karar verildi.


BAŞKAN
Prof.Dr.O.Tekin AYBAŞ
Müsteşar


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
ÖKMEN (Özgün) DÖRTLEMEZ (Abdullah) AVCI (Nadir) YARDIMCI (Nurettin) AKAR (Haluk)
Başbakanlık Müsteşar Kültür Bak. Kül.ve.Tab.Var.Kor. Vakıflar Gn.Md Turizm Bak.
Yardimcısı Müsteşar Yard. Gn.Md.V. Yat.Gn.Md.


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
DUYGULUER (Feridun) BAHADIR (Ali) ÜNAL (Mete) UYDAŞ (Nurcan)
Tek.Arş.ve Uyg. Orman Gn.Md.Yrd..
Gn.Md.V.
(Bulunmadı)

ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
TUNCER (Orhan Cezmi) ERUZUN (Cengiz) BİLGİ (Önder) GÖK (Tamer)
(Bulunmadı)

İLKE KARARI 12 : Sit Alanları İle Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Ve Tabiat Varlıklarının Bitişik Parselleri Ve Koruma Alanlarındaki Tescilsiz Yapı

T.C.
KÜLTÜR BAKANLIĞI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA YÜKSEK KURULU
KARAR

Toplantı No. ve Tarih : 60 05.11.1999 Toplantı YeriKarar No. ve Tarihi : 661 05.11.1999 ANKARA

İLKE KARARI

Sit Alanları İle Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Ve Tabiat Varlıklarının Bitişik Parselleri Ve Koruma Alanlarındaki Tescilsiz Yapıların Bakım Ve Basit Onarımları


Danıştay 6. Dairesi 11.11.1997 gün ve 1996 3313 Esas nolu, 1997 / 4875 Sayılı karaı doğrultusunda "Sit Alanları ile Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Bitişik Parselleri ve Koruma Alanlarındaki Tescilsiz Yapıların Basit Onarımları" na ilişkin 14.7.1998 gün ve 588 sayılı ilke kararının yeniden düzenlenmesi sonucunda;

Yapılarda çatı aktarımı, oluk onarımı, boya - badana ve benzerlerine bakım; ahşap, madeni, pişmiş toprak, taş vb. çürüyen ya da bozularak eksilen mimari ögelerinin özgün biçimlerine uygun olarak aynı malzeme ile değiştirilmesi, bozulan iç ve dış sıvaların, kaplamaların, renk ve malzeme uyumu sağlanarak özgün biçimlerine uygun olarak yenilenmesinin basit onarım kapsamında olduğuna,

a) Sit alanlarında, tescilli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına bitişik parsellerde ve koruma alanlarında yer alan yürürlükteki yasal mevzuata göre kullanma izin belgesi bulunmayan tescilsiz ve kaçak yapılarda bakım ve basit onarım izni verilemeyeceğine, (19.06.2000 tarih, 676 sayılı ilke kararını da incele)

b) Sit alanlarında, kullanma izin belgesi bulunan tescilsiz yapıların bakım ve basit onarımlarının ilgili koruma kurulunun belirleyeceği, geçiş dönemi yapılanma koşulları ile varsa koruma amaçlı imar planı koşulları da dikkate alınarak bu ilke kararımız doğrultusunda ilgili valilik veya belediyesinin denetimi ve sorumluluğunda yapılabileceğine,

c) Tescilli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bitişik parselleri ve koruma alanlarındaki tescilsiz yapıların bakım ve basit onarım izinlerinin ilgili koruma kurulu müdürlüğünce varsa geçici dönem yapılanma koşulları veya koruma amaçlı imar planı koşulları da dikkate alınarak bu ilke kararı doğrultusunda verilebileceğine,
ç) Bakım ve basit onarım izni verilen tescilsiz yapıların onarım öncesi ve sonrasına ilişkin rapor, fotoğraf, kroki ve belgelerin uygulama sonrasında ilgili koruma kurulu müdürlüğüne iletilmesine,

Kurulumuzun 14.7.1998 gün ve 588 sayılı ilke kararının iptaline, karar verildi.



BAŞKAN
Prof.Dr.O.Tekin AYBAŞ
Müsteşar


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
ÖKMEN (Özgün) DÖRTLEMEZ (Abdullah) AVCI (Nadir) YARDIMCI (Nurettin) AKAR (Haluk)
Başbakanlık Müsteşar Kültür Bak. Kül.ve.Tab.Var.Kor. Vakıflar Gn.Md Turizm Bak.
Yardimcısı Müsteşar Yard. Gn.Md.V. Yat.Gn.Md.


ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
DUYGULUER (Feridun) BAHADIR (Ali) ÜNAL (Mete) UYDAŞ (Nurcan)
Tek.Arş.ve Uyg. Orman Gn.Md.Yrd..
Gn.Md.V.
(Bulunmadı)

ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
TUNCER (Orhan Cezmi) ERUZUN (Cengiz) BİLGİ (Önder) GÖK (Tamer)
(Bulunmadı)
T.C.