Monday, September 7, 2015

ANKARA’DA ŞEHİR KİMLİĞİ VE MİMARİYE İLİŞKİN BAZI GÖRÜŞLER


ANKARA’DA ŞEHİR KİMLİĞİ VE MİMARİYE İLİŞKİN BAZI GÖRÜŞLER
Mehmet Tunçer
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Sosyal Çevre ABD ve Gazi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara, Mehmettuncer56@gmail.com

Ankara artık ne bir Roma, ne bir Osmanlı, ne de bir Selçuk Şehri’dir.
Ankara Türkiye Cumhuriyetinin Başşehridir.  “

Ankara binlerce yıllık birikim sonucu oluşmuş bir şehirdir. Şehir içindeki ve çevresindeki arkeolojik buluntular, höyükler zengin bir tarihi kültür katmanlarının üzerinde bulunduğumuzun göstergeleridir. Bu birikim, Ankara’nın tarihi şehir dokusu olan Kale ve çevresindeki Eski Ankara’da yoğunlaşmıştır. Öncelikle ve ağırlıklı olarak Ankara (Ancyra) önemli bir Roma şehridir. Günümüze kadar ulaşabilmiş Augustus Mabedi, Roma Hamamı, Kale önünde son yıllarda ortaya çıkarılan Odeon ve Ankara Kalesi’nde kullanılan devşirme anıtsal yapı kalıntıları, başlıklar, heykeller Ankara’nın Roma ( ve daha sonra Bizans) kimliğinin göstergeleridir.

Ankara’da Sultan Alaeddin Keykubat tarafından Kaleiçi’nde yaptırılan Alaeddin Camisi dışında Selçuk eseri yoktur.

Ankara'da Ahiler tarafından yaptırılan en büyük eserlerin, şehrin en eski merkezi olan Atpazarı'nda konumlandığı görülmektedir. Atpazarı, Koyunpazarı ve Samanpazarı geleneksel zanaatkârların yer seçtiği sokakların açıldığı ve bir kısmı Vakıf eseri olan Hanların yer seçtiği önemli bir merkezdir.  Bu alış veriş ve konaklama mekânlarının mimarisi de geleneksel Osmanlı-Türk “Çarşı” mimari tipolojisine özgü özellikler taşımaktadır[1].

Ankara’nın 20. Yüzyıldaki en önemli şehirsel ve mimari birikimi 1923 sonrasında Cumhuriyet ile özdeşleşmiştir. Ankara bir Cumhuriyet Başşehri olarak eski ve yorgun bir bozkır kasabasının yanında yeniden inşa edilmiştir. Ankara’da zengin bir kültür birikimi bulunmaktadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, modern bir “Başşehir” oluşturma idealinin gerçekleştiği mekândır.
Ankara ile birlikte düşünülen en önemli iki sembolik öğe Kale ve Çankaya’dır. Biri tarihi geçmişi, öbürü ise Cumhuriyet Türkiye’sini sembolize eder. 1923 sonrasından planlı gelişen Atatürk Bulvarı ve Yenişehir batılı anlamda şehirleşme ve çeşitli mimari üslupların sergilendiği en önemli mekânlardır.

Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemleri üst üste birikerek günümüz Ankara’sını oluşturmaktadır. 
Bu yazıda günümüz Ankara’sında “Şehir Kimliği” nin oluşumu ve değişimi özetlenecek, özellikle Eskişehir ve Yenişehir’e yönelik olarak şehir kimliğinin değişimleri verilmeye çalışılacaktır. Şehir kimliğinde önemli bir yer tutan mimari uygulamalar özetlenecektir. Ayrıca, son yıllarda Ankara için mimaride oluşturulmak istenilen “Selçuklu” ve “Osmanlı” kimliği hakkında görüş geliştirilecektir.
Yeni planlanacak şehirsel dokularda ve mimaride geçmişten gelen sosyal ve kültürel birikimin göz önünde bulundurulması “Geleneğin Sürdürülmesi” açısından büyük önem taşımaktadır.

I.                    Şehir Kimliği Nedir ve Hangi Öğelerden Oluşur?

Genel olarak; bir şehrin kimliğini oluşturan en önemli öğelerden biri “Mimari Öğelerdir”. Bunları “Çevresel Öğeler” ve “Tek Yapı Öğeleri” olarak iki grupta incelemek olasıdır [2].

I.1. Çevresel ve Yapısal Öğeler

Şehrin topografyası (Kale ve Çankaya), mikro klima, doğal yapısı, bitki örtüsü (Ankara armudu) ve hayvan türleri (Ankara keçisi, kedisi), şehrin doğal çevresini oluşturur. Ankara dahil binlerce yıllık geçmişe sahip Anadolu şehirlerinde, şehrin kültür mirasını oluşturan, şehirlere kimlik kazandıran yapısal ve mimari öğelerdir.

İnsan yapısı çevresel öğeler olarak; şehri oluşturan sokak dokusu (çıkmazlar, meydanlar, topografyaya uyum, vb. ) (Eski Ankara dokusu), panoramik bakı noktaları (Çankaya, Kale, Anıtkabir, Atakule vb.),  Vista noktaları, anıtsal yapılar (han, hamam, cami, kilise vb.) (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Hacıbayram Camii, Augustos Tapınağı, Roma Hamamı, Çukur ve Çengel Hanlar, Atakule, İş Bankası, Ziraat Bankası, Meclis ve Bakanlıklar Binaları vd.) sayılabilir.  

Fotoğraf 1. ANKARA KALESİ ANKARA ŞEHİR KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN EN ÖNEMLİ ÖGELERDEN BİRİDİR



I.2. Anıtsal Yapılar

Şehre kimliğini veren ve yeni mimari arayışlarda süreklilik aranması gereken anıtsal yapılar Ankara’da antik çağlardan bu yana inşa edilmiştir. Bu yapılar Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’si Devirleri boyunca inşa edilmiş, büyük ölçekli, genellikle sosyal-kültürel ve dini nitelik taşıyan yapılardır.

Bu yapılar; tapınaklar, tiyatrolar, stadyumlar, odeonlar, agoralar, kiliseler, vb. antik çağ yapıları; hanlar, hamamlar, bedestenler, camiler, külliyeler, imarethaneler, arastalar, kapalı çarşılar vb. Selçuklu ve Osmanlı Dönemi yapılarıdır.

Ankara’da Yukarı Yüz denilen Atpazarı ve Samanpazarı arasında yoğunlaşan geleneksel çarşılar ve hanlar arasında en önemli yapılar arasında;  Pirinç Hanı, Bala Hanı, Hayret Hanı, Kıbrıslı Hanı, Yıldız Han, Yeni Saray Hanı, Rençber Hanı, Ağazade Hanı, Allem Kallem Hanı, Muslu Han (Muslı Paşa Hanı), Pilavoğlu Hanı, Penbe Hanı vd. sayılabilir. Bu kesimdeki en önemli ticari yapılar da Mahmud Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’dır. Aşağı Yüz’de yer alan Hanların en önemlisi de 16. YY. başlarında yapılmış Hasan Paşa Hanı (Sulu Han) dır[3].

Ayrıca, okul, hükümet, gar, belediye binası vb. kamu yapıları ile çeşitli kamu yatırımları (sağlık, kültürel, mali, idari yapılar) gibi Cumhuriyet Dönemi yapıları olabilir.


Fotoğraf 2. OGÜST MABEDİ ANKARA ŞEHİR KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN ÖNEMLİ ANITSAL YAPILARINDAN BİRİDİR.
  

Ankara Şehir Kimliğinin “Erken Cumhuriyet Dönemi Batılılaşması” denilebilecek öğelerini, Atatürk Bulvarı üzerinde ve Yenişehir çevresinde bu günlere kadar gelebilmiş Erken Cumhuriyet Dönemi yapıları ve çevreleri oluşturmaktadır. Jansen 1928 yılında uluslararası Ankara İmar Planı yarışmasıyla birinciliği kazandıktan sonra, alınan en önemli kararlardan biri, “Eski Şehrin Korunması” ve “Yeni Şehrin Planlanması”dır. “Yeni Şehir”; Cumhuriyet fikrinin ve uluslararası düzeyde Atatürk’ün yeni bir Başşehir oluşturma olgusunun en önemli göstergelerinden biridir[4].

Fotoğraf 3. YENİŞEHİR ANKARA ŞEHİR KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN VE CUMHURİYET DÖNEMİNİ VURGULAYAN EN ÖNEMLİ KESİMDİR.














I.3. Geleneksel Alışveriş Mekânları ve Sivil Mimarlık Örnekleri
Anadolu şehirlerinde şehir kimliğini oluşturan, korunması ve geliştirilmesi gerekli dokular ve geleneksel mimarlık örnekleridir. Hemen her şehirde o yöreye özgü mimari tarz ve malzeme ile yapılmış, konaklar, evler ve daha mütevazı ölçeklerde bazen bir doku oluşturan yapılar bulunmaktadır. Ankara’da Hacıbayram çevresinde, Hamamönü’nde ve Kaleiçi’nde bulunan Eski Ankara Evleri Ankara şehri geleneksel şehirsel ve mimari kimliğini oluşturan taşınmaz kültür varlıklarıdır.


Fotoğraf 4. GELENEKSEL ANKARA EVLERİ ŞEHİR KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN SİVİL MİMARLIK ÖRNEKLERİDİR. 

Ankara'da Ahiler tarafından yaptırılan en büyük eserlerin, şehrin en eski merkezi olan Atpazarı'nda konumlandığı görülmektedir. Bu yapıların inşa edilmesi, bu bölgede yer alan mahalleler ile ticaret merkezinin gelişmesini çok yakından etkilemiş olmalıdır.
Ahiler Devrinde (13. ve 14. yüzyıllarda ) başlangıçta sadece debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan Ahi Örgütlerinin, giderek 24 üretim dalını kapsayacak biçimde genişledikleri saptanmıştır.

Ahi Örgütlerinin üretimde bulunduğu zanaat dalları şunlardır :

1. Çiftçiler 6. Çulhacılar 11. Bezzazlar 16. Aktarlar 21. Ekmekçiler
2. Debbağlar 7. Hallaçlar 12. İpekçiler 17. Pabuççular 22. Berberler
3. Haytaplar 8. Sandıkçılar 13. Şekerciler 18. Göncüler 23. Keresteciler
4. Nalıncılar 9. Nalbantlar 14. Demirciler 19. Bıçakçılar 24. Yorgancılar
5. Dokumacılar 10. Destegahçılar 15. Leblebiciler 20. Kuyumcular

Bu üretim ve servisler, her biri belirli sokakta yoğunlaşmışlar ve sonraları gelişerek yayılmışlardır. Bu sokaklardan bazıları günümüze kadar ulaşmış ve belirli mimari tipoloji analizleri yapmaya olanak sağlamıştır.

II.                  Ankara’da Cumhuriyetin İlk Yıllarında Mimarlık Akımları

II.1. I. Ulusal Mimarlık Akımı

Birinci Ulusal Mimarlık Akımı veya Neoklasik Türk Üslubu veya Milli Mimari Rönesans’ı ağırlıklı olarak 1908 ile 1930 yılları arasında yaygın olan bir mimari üsluptur. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlamış bir üslup olsa da esas etkisini Türkiye Cumhuriyeti döneminde göstermiştir.

Mimar Kemaleddin ve Vedat Tek'in öncülüğünü yaptığı ve ilk aşamada Neoklasik Türk Üslubu ya da Milli Mimari Rönesans’ı denilen ama sonraları Birinci Ulusal Mimarlık Akımı adı verilen bu mimari üslup bir Türk milli tarzını yaratmayı hedeflemiştir. Bunu yaparken her ne kadar milliyetçi olma hedefi güdülmüşse de, klasik Osmanlı yapılarında yer alan mimari öğeleri ve süslemeleri sıklıkla kullanılmıştır. Bu akımın etkisi sadece kamu binaları ile sınırlı kalmıştır. Bu akıma Osmanlı Canlandırmacılığı veya Yeni Osmanlıcılık ismi de takılmıştır.

Fotoğraf 5. ZİRAAT BANKASI GENEL MÜDÜRLÜK BİNASI (1925-1929) (Mimarı Giulio Mongeri) BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI’NIN İLK ÖRNEKLERİNDENDİR.

Bu dönemde mimarlar, klasik Türk mimarlığı yapıtlarını dirilterek bir Milli Mimari Rönesans’ı ile Türk milli üslubu yaratmaya çalışmışlardır. Bu arayış, İslam ülkelerinin birer birer Osmanlı'dan kopmaları nedeniyle Panislamizm’e karşı Pantürkizm eğiliminin yani ulus olma yolunda bilinçlenmenin bir sonucu olarak da nitelendirilebilir. Sözde milliyetçi olan bu akım, daha çok eski dinsel yapılardan alınan geniş saçaklar, kubbe, sivri kemer, sütun, çıkma, mukarnaslı başlık, çini kaplamalar gibi yapı öğelerini sivil mimarlığa uygulamaya çalışmıştır. Akım daha çok, kamu yapılarında görülmüş, konutları pek etkilememiştir[5]

Cepheleri ele alacak olursak özellikle giriş kısımları üzerinde durmakta fayda var. Bu kısımlar mermer sütunlarla, çini pano uygulamaları ve madeni bezemelerle vurgulanmak istenmiştir. Ancak bu uygulamalar kimi zaman tüm cepheyi kapsamıştır. Mermer sütunlar, kimi zaman baklavalı sütun başlıklarıyla ele alınmış kimi zamanda mukarnaslı başlıkla ele alınmıştır[6]. Bu dönemde Çini uygulamaları yeniden ele alınmıştır. Özellikle çini panolar Kütahya’daki atölyelerde yaptırılmış ve cephelere uygulanmıştır. Bu çini panolar,16.yy Klasik Osmanlı döneminde en parlak zamanını yaşayan bitkisel motifli İznik çinilerinin yeniden ele alınarak üretildiği panolardır. Bunun dışında kufi yazılarda oluşan şerit şeklinde cephede uygulanan çini pano uygulamaları da söz konusudur. Cephelerde vurgulamamız gereken bir diğer özellik de girişlerin ve köşelerin kimi zaman kubbelerle hareketlendirilmiş olması, düşey çizgilerin güçlendirilmiş olmasıdır. Bu kubbeler çoğu zaman yapıya anıtsallık izlenimi verme amacıyla kullanılmıştır.


Bu dönem yapılarında görülen bir özellik ise cephelerde kullanılan çıkmalardır. Geleneksel mimarlık örneklerinde karşımıza çıkan çıkmalar, bu dönem de özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir şehirlerinde yapılmış olan iş hanlarında ele alınmıştır. Bu iş hanlarının alt katında yer alan dükkânların üstü-esas kitle dışa taşırılmıştır. Bu uygulama kitlesel yapıya hareketlilik kazandırmıştır. Cephelere, plan ve yerleşim düzeninden fazla önem verilmiştir. Cepheler anıtsal tasarlanmış olmakla birlikte ayrıntılı bir biçimde vurgulanmıştır.

Cephede değinmemiz gereken bir başka husus ise ana cephenin diğer cephelerle olan ilişkisidir. 
Çoğunlukla cepheler eşit bir şekilde değerlendirilirken kimi zaman cepheler arasında fazlaca ayrımlar sözkonusudur. Aslında ulusal mimarlık akımı özellikle cephe tasarımında vurgulanmayaçalışıldığını söyleyebiliriz. Bu dönemin mimarlarına ait çizimleri ve yapıları incelediğimiz de özellikle cephelerin zengin bir biçimde ele alınma arzusu kendini gösterir.

Bu akımın etkisiyle oluşturulan eserler İstanbul, İzmir kadar Ankara'da da güzel örnekleri vardır. Bunların başlıcaları: 

İttihat Terakki Ankara binası-Hafi Bey 1915-1920, CHF Mahfeli- Vedat Tek-1924, Ankara Palas-1924-1928, İş Bankası binası Gulio Mongeri 1926-1929, Osmanlı Bankası Ankara şubesi binası 1926, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Gulio Mongeri-1926-1929, Gümrükler Başmüdürlüğü Mongeri-1928, Hariciye Vekaleti-1927, Etnografya Müzesi Binası Arif Hikmet Koyunoğlu 1927, Türk Ocağı Binası Arif Hikmet Koyunoğlu 1927-1930, Evkaf Apartmanı Mimar Kemalettin 1927-1930, Büyük Otel 1924, Çocuk Esirgeme Kurumu binası-Çocuk Sarayı 1927.

Ancak 1930'lara gelindiği zaman bu akım, hem Batı'ya karşı daha modern görünme iddiası hem de artık yeni rejimin geçmişle olan bağını koparması gerektiği düşüncesi de bu akımı sonlandırmıştır. 
Birinci Ulusal Mimarlık, yeni teknolojiye ayak uydurmaktan ve çağın gereksinmelerine yanıt vermekten uzak, seçmeci, biçimsel, duygusal, akademik bir akım olarak kalmıştır[7].


II.2. II. Ulusal Mimarlık Akımı

İkinci Ulusal Mimari Akımı veya Yeni Yöreselcilik 1939 ile 1950 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde etkisini göstermiş ve dönemin yükselen totaliter ve milliyetçi düşünce ve üsluplarından etkilenmiş bir mimarlık üslubudur. Bu dönemde tıpkı Akım’ında olduğu gibi Osmanlı mimarisi ve özellikle Selçuklu yapılarının mimari özellikleri temel alınmıştır. Bu iki mimari anlayışa ek olarak Türk konut mimarlığının özellikleri de bu akımın uygulayıcıları tarafından kullanılmıştır.
Ağırlıklı olarak klasik Osmanlı formlarını kullanan Birinci Ulusal Mimarlık Akımı zamanında gericilik olarak nitelendirilmişse de, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı bu şekilde bir eleştiriye pek maruz kalmamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi modern mimarinin öğelerinin ikinci üslupta daha yaygın kullanılmasıydı. Kolay monte edilebilen hafif taşıcı sistem ve mekânlara cömertçe güneş ışığı sağlayan geleneksel ahşap ev mimari öğeleri, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın beklentilerini fazlasıyla karşılamıştır.

IV. Sonuç ve Değerlendirme

Ankara’da yüzlerce yılda oluşmuş bir şehir dokusu ve şehir mimari kimliği bulunmaktadır. Osmanlı-Türk döneminde oluşan ”Tarihi Şehir Dokusu” yangın ve yıkımlarla büyük ölçüde yok olmuştur. Korunabilmiş olan sokaklar ve mimari kimlik, Eski Ankara denilen ve geleneksel şehir dokusunun yer aldığı Kaleiçi ve çevresindeki tarihi şehir merkezinde yoğunlaşmıştır.  Hacıbayram çevresinde, Hamamönü ve Hacıdoğan vb. mahallelerde de bu dokunun izlerine rastlanmaktadır. Bu alanların hemen tümü “Kentsel Sit Alanı” olarak koruma altındadır.

Ankara’nın en önemli şehirsel ve mimari kimliği Cumhuriyet Dönemi’nde inşa edilmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi mimari akımları olan “I. ve II. Ulusal Mimarlık Akımı” sonucunda yapılan bu anıtsal yapılar günümüzde Atatürk Bulvarı’nın her iki yanında ve Yenişehir’de bulunmaktadır. 
Ankara’da “Şehir Kimliği” giderek tamamen değişmiş, gecekondulaşma,  plansız şehirleşme, betonlaşma olgusu, taşıt trafiği karmaşası,  otopark sorunları ile “Çağdaş” olmayan bir “Şehir Kimliği”  oluşmuştur. Ancak, halen kimliğini koruyan tarihi kesimler ile yeni gelişmekte olan yeni şehir parçaları bulunmaktadır. Yer yer arabesk denilebilecek uygulamalar ile henüz “Kimliğini Arayan” bir şehir görünümündedir.

Ankara’da yeni bir şehir planlanmasında ve her türlü mimari eserin tasarımında öncelikle bu iki baskın (Osmanlı ve Cumhuriyet) kültürel kimliğin sürekliliğine önem verilmelidir. Mimari tasarımlarda ve şehirsel tasarımlarda bu iki kültürel kimlik ögeleri yer almalı, modern mimarlığın gerektirdiği her türlü çağdaş malzeme ve tasarım gelenek ile yoğrulmalıdır. Ayrıca, iklimsel veriler, sosyal ve kültürel veriler de önemli tasarım girdileridir.

Selçuklu eseri bulunmayan bir Cumhuriyet Başşehrinde sahte ve yapay birtakım ögelerle, cephelere çini, kemer, kümbet vd. ögeler eklemlenerek yapılan tasarımlar doğru değildir.  Sivri kemerler, geniş saçaklar, cumba benzeri çıkmalar, Osmanlı ve Selçuklu bezemeleri, vb. farklı yapılarda farklı bileşimi ile bir araya gelmekte, fakat bu bir araya gelişlerin hepsi “Osmanlı-Selçuklu” mimarisi olarak isimlendirilmektedir[8]. Bu uygulamalar genel anlamıyla, yüzeysellik, ucuzluk, gösterişçilik, kendini olduğundan daha değerli ya da önemli gösterme hali olan “Kitsch” niteliğinde olacaktır[9]. Kitsch, grafikten endüstri tasarımına ve mimarlığa kadar uzanan geniş bir alanda estetik düzey düşüklüğünü nitelemek için kullanılır. 

Son zamanlarda yapılan bazı yapıların kimliği ve mimari karakterleri yoktur. Selçuklu, Osmanlı taklidi yapılar kentlere dayatılmaktadır. Bu anlayış hem Selçuklu hem de Osmanlı’nın özgün niteliği olan mimariye saygısızlıktır. Ankara’da son yıllarda yapılan “Kent Kapıları” eklektik mimarisi ile ne yazık ki boşa harcanan emek ve ülke kaynağıdır (Fotoğraf 7).

Aynı zamanda kentlerin, kimlik değerlerini ortadan kaldıran birtakım yapılaşmalardır. Bu yapıların çevreyle, günümüzün mimarlık anlayışı ile kentin geleceğe taşınmasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tüketim toplumu ile tevazu toplumu olan Selçuklu’nun yan yana getirilmesi son derece yanlıştır. Bu tür tasarımlar tamamen dogmatik, ideolojik anlayışla kentlere dayatılmaktadır. Ortaya çıkan yapıtlar eklektik bir üslup taşımaktadır. Tarihi birebir kopyalama çabası yaratıcılığı engellediği gibi, gelecek nesillerin görüşlerini ve estetik algılarını da sınırlandırıyor.


Fotoğraf 7. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN ATATÜRK BULVARI CEPHE GİYDİRMELERİ: SGK ANKARA İL MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI, ESKİ VE YENİ HALLERİ

Binlerce yıllık tarihsel ve kültürel geçmişin izlerinin titizlikle korunması, Cumhuriyet Dönemi eserlerinin saptanması, belgelenmesi ve korunması ile Ankara Şehir Kimliği çağdaş ve ileri bir kimlik olarak uluslararası ortamda tanınabilir. Ankara bir Cumhuriyet Başşehri olarak çağdaş ve modern mimari ve planlamalarla yeniden ele alınmalıdır.

Aksi takdirde, kültürel değerlerini ve doğal çevresini yok eden geri kalmış bir şehir olarak giderek çöküntüye uğrayacaktır. Son yıllarda artan doğal ve tarihsel çevrelerin yıkımına yönelik uygulamaların, anlamsız kopya mimari ile inşa edilmiş “Arabesk” yapılaşmaların bir an önce durdurulması gereklidir.


KAYNAKLAR
Acer, Ö., “I. Ulusal Mimarlık Akımı”, https://www.academia.edu/4070668/%C3%96zlem_ACER_I.Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1 (Erişim Tarihi 13.06.2015)
Aslanoğlu, İ.,  2010, “Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923 – 1938”, Bilge Yay. İstanbul.
Özdeş, G., 1953, “Türk Çarşıları”, Doçentlik Çalışması, İ.T.Ü. Mim. Fak., Pulhan Mat., İst.

Tunçer, M., 2008, TMMOB, Mimarlar Odası, Ankara Şubesi, ”Ankara’da Kentsel Kimlik Oluşumu, Değişimi, Bu Bağlamda Kentsel Koruma Ve Dönüşüm Projeleri”, Ankara. 
Tunçer, M., 2014, “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) “, Vakıf Haftası, TOBB Üniversitesi-Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TOBB Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen "Vakıf  ve İktisat Sempozyumu".

Tunçer, M., 2009,  Kent Ve Kent Kimliği: Ankara” Ankara’da Belediye Hizmetleri Sempozyumu, Tüketici Hakları Derneği Ve Çankaya Belediyesi Ankara.







[1] Özdeş, G., 1953, “Türk Çarşıları”, Doçentlik Çalışması, İ.T.Ü. Mim. Fak., Pulhan Mat., İst.

[2] Tunçer, M., 2008, TMMOB, Mimarlar Odası, Ankara Şubesi, ”Ankara’da Kentsel Kimlik Oluşumu, Değişimi, Bu Bağlamda Kentsel Koruma Ve Dönüşüm Projeleri”, Ankara. 

[3] Tunçer, M., 2014, “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) “, Vakıf Haftası, TOBB Üniversitesi-Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TOBB Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen "Vakıf  ve İktisat Sempozyumu".

[4] Tunçer, M., 2009,  Kent Ve Kent Kimliği: Ankara” Ankara’da Belediye Hizmetleri Sempozyumu, Tüketici Hakları Derneği Ve Çankaya Belediyesi Ankara.

[5] http://www.mimarlikmuzesi.org/Gallery/Photo_6_1_kimlik-arayisi-iulusal-mimarlik-akimi.html
[6] Acer, Ö., I. Ulusal Mimarlık Akımı, https://www.academia.edu/4070668/%C3%96zlem_ACER_I.Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1 (Erişim Tarihi 13.06.2015)

[7] Aslanoğlu, İnci, 2010, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923 – 1938, Bilge Yay. İstanbul.

[8] “...“Osmanlı-Selçuklu” mimarisine ilk referans, 2005 yılında yeni okul binalarının bu “üslupla” inşa edileceğini ilan etmesiydi. Okulların hemen ardından, 2006 yılında bu kez de Adalet Bakanlığı tarafından yeni yapılacak adliye binalarının “Osmanlı-Selçuklu mimarisi ile” inşa edileceği ilan edildi. “  Batuman, B., Okul Cephelerinden “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na: Mimari Temsil Olarak Osmanlı-Selçuklu ve Ulusun Millet Olarak (Yeniden) İnşası, Arredamento Mimarlık Dergisi, Sayı: 285, 2014/12, s. 65-73.
[9] Kitsch; en öz anlamıyla imgelerde, objelerde, mimaride, filmlerde, müzikte, giyimde, fikirlerde ortaya çıkabilecek işlev ve form uyumsuzluğu/çelişkisidir. İçerik söz konusu olduğunda biçim absürt ve yapay duruyorsa iste o şey çok yüksek ihtimal ile kitsch olur. Popüler kültürün zevksizliğinden; yegane bir şeyi çoğaltarak, yayarak basitleştirmesinden "kitsch" yakıştırması yapılabilecek bir çok şey ortaya çıkar.  Almanca-Türkçe sözlük bu kelimeyi “ilkel yollardan duyguları harekete geçirmek isteyen sözde sanat eseri; sanat değeri olmayan değersiz eser, bayağı şey, zevksiz­lik" şeklinde tanımlamaktadır

No comments: